Bazı zamanlar vardır, seçebileceğiniz hiçbir kelime tam gelmez. İşte böyle zamanlarda beynimi elime alıp parçalayabilme gibi bir imkanım olsa kesinlikle yapardım dişlerimi bunca sıkacağıma. İçimde bir yerde gerçekten nefret ediyorum insan ırkından. Bazen ben bile şaşırıyorum kendime. Bu kadar nefret, tiksinme duygusu ve mide bulandırıcı bunca şey. Saymaya başladıkça o kadar çok neden nasıl bulabiliyorum? Neden sevemiyorum sizi ve neden daha tanımadan hepinizden nefret ediyorum?
Burada hiç beceriye eremeyen sevgiler var çünkü. Ve maalesef ki hiçbir zaman bir araya gelmeyecek burada varolarak durmaksızın ayırdıklarım/ız. Hiçbir mevsim işe yaramıyor! Ölmekte olsam yaşamak için bahane demezdim hiçkimseye ve hiçbir şeye. Hiçbir şey bu kahrolası düşünceme ip sallandırmazdı. Burada başarabildiğim hiçbir bok yok. Zaten çığlık atsam da yüksek mertebelerdeki melekler birbirini becermekten duymayacaklar sesimi. "Kes sesini!" diyorum bu yüzden kendime; Kes!! Zaten duymayacaklar! Böyle tutabiliyorum ancak kendimi ve yutkunuyorum kuş ıslığını karanlık hıçkırıklarımın.
Önceleri böyle miydi?
Ne de yeşermeye hazırdı onca çayır. Ne çok tohum dökecektik toprağa. Görseniz, ne verim ama!
Hey gidi çocukluk! Geçmiş gitmişten fazlası varken figürlerinin ardında ve gelecek yokken önümüzde! Hey gidi çocukluk! Büyümeye ne de can atardık. Bir an önce "büyük" olmak için sıkıştırırırdık kendimizi, şu "büyümüş" olmaktan başka bir şey olmayanlar hatrına belki de. Belki de elimden kaçan uçurtmaydı hatrı kalan. Ah, ben hiç uçurtma uçurmadım ki.
Katillerin iç yüzünü görmek kolay, fakat şu da var ki; ölümü, bu anlayamadığım şekilde huzurlu görünen ölümün tümünü, yaşamdan önce bile- Ölüm.
Tanrım, ne kadar da huzurlu bir kelime. Tüm harfler bir araya gelip şiirler meydana getirse hiçbiri anlamlandıramaz bu 4 harfi Ölüm. Tanrım!
Benim gibi ölü çocuklar!
Sesimi duyuyorsanız varmak istediğiniz yerden kart atın bana. Şöyle güvenilir bir gündüz işi olsun. Buralarda bunu bulmak çok zor. Alın ve götürün kendinizi bahçenin yakınlarına, keçeli kalemlerle karalayın, duvarları kapıları ve çıkmazları, gecenin ağırlığından fazlasını veremez hiçbir şey bana. Ama siz verin. Çıkmazları karalayarak verin. Ve tüm çıkmazlara mukayyet olun(!)
Ölü çocuklar.
Ölüm.
Ölü.
Ah, tanrım, ne de huzurlu-
Ne yaparsan yap olmuyor, bazen.Biraz telepatik olacak ama; bende bir kaç saat önce buna benzer yüklerle,anlattıklarınla soluğu sahilde denize karşı düşünürken almıştım.Gelince bir şeyler karalamdım,arkasından senin yazdıklarını gördüm.
YanıtlaSilEvet,olmuyor.Etrafımızdaki olanları görünce devrilen biz olmamamız gerek.Mutlak.Gel gör biz e bunları yazdırmakta.Bazen fazlayız diye düşünüyorum bu oyunda.Az önce bir post yazdım.Umarım bir "kart" mahiyetine geçer.Zamanlamamız çakışık ve taze.Bu meseleyi otopsi etmemiz gerek.Kanırta kanırta hayatı.
Uzun zamandır gelmemişim sana... daha da dipte yazılar yazmışsın, yazma, beni merakta bırakma...
YanıtlaSilmavi kal hep. mavi kalalım sevgili Emilia
Rodolfo, belki insanlar biraz minimal olsalardı daha çekilir olurlardı? Soluğu alacak öyle güzel bir yer seçmişsin ki.
YanıtlaSilNini, canım, maviyiz mavi :)