6 Mayıs 2011 Cuma

ne varmış yani pense elmamı yediyse?

İlk tutkunu olduğum tatlı.
ilk ağzıma aldığım acı biber.
ilk yakışı canımı
ilk yakışlar
yakış
yak
ya..

Bir yerlerde birileri itiraf ediyor elbet, duyumsuyorum, hatta duyuyorum. diyor ki kalpsizim, kalbin ne anlama geldiğini başka bir biçimde bilen birine. Duyuyorum da pek manidar bulmuyorum. Seslerin zurnanın pırtı gibi farklı bir imgeleme denk geldiği kaotik bir kalabalıklaşmanın satırları olur şurada yazdıklarım anca. Ben de bir nevi gözlüklü izleyici konuya fransız. Anca ona yetebilirim, anca o kadarını duyurabilirim. Anca o kadar işte. Lakin gel gör ki durum hep bu, fransız veya italyan tanık oluyorum sürekli, istemediğim, gitmesini istemediğim yerlerde buluyorum zihnimi. Kaçıveriyor elimden, belki izin de veriyorum.

Fotoğraf çekmiyorum bu ara, resimlere olan inancımı yitirdim. Yani yitirmedim de her karenin paradoksluğu yoruyor kalbimi. Sanki o ses hep aynı: "isteniyorsun gel." "istenmiyorsun git, defol!" pek yüz göz olma alışkanlığım olmasa da seslerle duyuyorum. Güven telkin etmeseler de kulağımda işte.
Şu beyaz ojeli parmaklarımın klavyeye vuruşu ile ortaya çıkan semboller, onların bütünlüğü ve başkasına; sana uyandırdıkları.. sonra kavrayışım votka kadehini, dudaklarıma götürüşüm.
Hala merak ediyorum, evet, hala. Çizsem krokiyi, bakar mı, baksa da görür mü, görse ne görür..

Ne varmış yani pense elmamı yediyse! Neden çıkardın ki beni şu dünya saçmasından. Gel de gör halimi şimdi, kurtulamıyorum saçmadan, saçmalamaktan.. Ama ona da bedel biçtiler, kılıf diktiler. Bir şeyler diyorlar, diyorlar bir şeyler! Sonra söz bana düşüyor, alıyorum mikrofonu "ama" diyecek oluyorum, büyük görünüyorlar gözüme boyumu aşıyor her şey, sesim düğümleniyor boğazımda. Sessizlik hüküm sürüyor dünyamda böylece, her gün daha fazla..

Hadi! Daha fazla beklemeyelim, nolur. Gün geçtikçe kaybetmeyelim şimdiyi. Renksiz de çekilmezdi hani. Hani çekilmezdi renksiz, hani bensiz, hani.. Bir kerecik olsun dinle beni, en son ne zaman pişman oldun ki beni dinlediğine?? Ben biliyorum aslında ne zaman... Ama gel, gel de bu akşam unutalım, bu akşam beklemeyelim, sanki beklersek, sanki unutursak, sanki..

Sesim geliyor mu?
bir iki deneme bir iki üç..
Heyy!
Pişttt!
Ben aslında vardım.


It's dark in here, visions are flashing into my head
as I reminisce my reoccurring dreams and you said,
"I'm falling, falling for you babe , my feelings are getting stronger"
So why don't you stay with me for a little longer... 
Come here boy, come here boy...

bir sabah öylece..




Deniz koydum adını
Kederi bende kaldı
Uzak köyler kurdum birbirine
Denizine aldandım






Tabii ki sadece Deniz değil, hatta Yusuf ya da Mahir  ya da Hüseyin de değil, niceleri.. Niceleri için. Sadece bugün de değil. Farzediyorum ki '72 ama 6 Mayıs değil, 30 Mart değil..

Aşk olsun size..

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Bu ara her şeye takılıyorum. Obsesiflik aldı başını geldi de gidemedi.
Onca atlatımdan sonra tekrar çizgilere basamama, bardaktaki suyun, meyvesuyunun vs dibini içememe, yazım hataları, dahi anlamındaki -de'nin ayrı yazımına edindiğim tutum, devrik cümle kuran insanları siklememe bla bla.

Neyse'nin gitmesi; şurada onun artık yazmadığını bilmek bile inanılmayacak derecede canımı sıkıyor. Bir o kadar da üzüyor.
Okuyordum ben onu. Neyse ki romanı hala bende..
Umarım mutlusundur, mutlusunuzdur Neyse.

Not: Elif'i çok seviyorum.

1 Mayıs 2011 Pazar

01/05/2011

(Burası kendi isteğim üzerine silinmiştir)

Send a message.
01.18



Ekleme: Teyzem de geldi, gözleri şiş, ağlamış belli. Bugün yanına gelemedim komutan, kızma sakın dayanacak gücüm yoktu. Yine geleceğim ama yalnız. Konuşacağım uzun uzun. Bilmeyecek kimse. Ben, konuşacağım. Cevaplarına ihtiyacım var komutan. Cevaplarına..

Bu arada yıl 1977 diyim, 1 Mayıs diyim, sonra İşçi Bayramı diyim, kutlamak isteyen işçi sendikaları diyim bir de onlara izin vermeyen yürütme organları diyim..
Hayat işte,
Emek işte..