30 Ekim 2011 Pazar

Beyaz Bayrak

..Dionysos ile oturuyoruz, sanatı köşeye koyduk. Bilincindeyiz, varoldurulan her şeyin yokoluşua hazır olması gerektiğinin. Çay kahve derken, bir haz belirginleştiriyoruz önce, görünüşlerde değil görünüşlerin ardında aramaya başlıyoruz. Burada da son buluyor işte her şey. Ardında..
Metafizik bir avuntu yerine, kabul.
Pes ediyorum.
İşte beyaz bayrak, tam da burada..

Beklentisiz Portakal

Evden çıkmamanın garipsenecek etkileri var düşünceler hatalar, getiriler götürüler..
İlk başlarda o güzel oda insanın kendi cenneti gibi gelse de ateşler belirmeye başlıyor bir süre sonra pencere kenarında. dışarıdan esen efil efil o rüzgar pek de umrunda olmuyor. Yalnız kalıyorsun, yalnız oluyorsun. Kavramlar oturuyor düşündükçe,yavaş yavaş zihninin sandalyelerine. Sıkıntılarının kendi beceriksizliklerinden ilerigelebileceğini anlıyorsun. Fiyaskolar geliyor aklına, şenlik tadında olan değerlerinin sonuçları. İçsel yolculukların gereği. Kemiriyor içini haliyle. Bazen içine düşmüş olduğun utanç çukuruna karşı kayıtsızlığın anlamsızlaşıyor insanların nezdinde. Neden-sonuçlarda cümleler değil yaşantılar kuruluyor, kurgulanıyor. İşte en çok da bu utandırıyor. Sıradanmış gibi ama sıradan olmayan paylaşımların yükümlülüğü.
Biri ötekinin kulağına, kulaktan öbür kulağa. Devirdaim içerisindeki içtensiz aktarım.
Halbuki kişi bilincinde. Demini almamış plavın yanına turşu kurma niyetinde olan insanların düzeysizliğe dğru rekabet ettiğinin. Bilincinde de işte.

Kabullenmek..
Tüm bunları önce kabulleniyorsun. Sonra o dipsiz kuyu rolünün gereğini yapıyor. Devamında yeniden gerçekçi gelmiyor insanlar.
Yeniden sevemediğini farkediyorsun. Özümseyemediğini.
Sonra kendi kabuğundan başka bir şeyler de ayırt edebilmeye başlıyorsun.
Sonrası saldırı, sonrası inkar, sonrası küfür.

9 Ekim 2011 Pazar

Oldurduk

Geçenler, geçemeyenler, geçilmeyenler yakanı bırakmıyor oldurduğun zamanda. Hayat, aslında biraz da ilişkilendirmekle ilgili kendinle olanları, kendine olanları. Tutkularımız biçemi bozuyor biz de izin veriyoruz.

Bazen dramı çokken direkteki karganın sesleriyle, tanıdık bir senfoni tutturmuş gidiyorken sonraki ışık direğine doğru; yabancılaşıyor bilindik hikayeler.

Bazense nedensiz.

Güzelyalı'da şeridin ortasında bulunan ağacın devrilmesinin rüzgarla ilişkili olmadığı gibi

Bazen nedensiz oluyor devrilmeler.

Sonuç olarak; hayat yapılandırmaya elverişli değil. Çoğu topraklarda verim yok. Yer yer bir kuyu bulma umuduyla kazıyoruz, bir damla su için tırnaklarımızın arası pislik doluyor, düzeysizliğe yol alıyoruz. Sonra bir solucan çıkıyor yaş topraktan, tiksiniyoruz. En az kendimizden tiksindiğimiz kadar tiksiniyoruz.
Nasılsa diğerlerinden daha fazla bir parçası değil hayatın pisliğimiz.

Ben kabullendim, sen de et.

o çocuk düşlerimiz yok artık

Boktan zamanlarda yalnız kalmayı kendime ağlamayı tercih etmişimdir bu zamana kadar.

Şimdi ise biri olsa, eş dost sevgili, sarılsam sımsıkı, sadece ağlasam. Hıçkıra hıçkıra ağlasam.

8 Ekim 2011 Cumartesi

Yine sabahın boku çıktı, geceyi geçiriyoruz öyle.
Geceyi unutturmasın diye yalnızca Loreena'i not edebilirim buraya.
Bu kadının sesinde bir şeyler var, ne olduğunu bilmiyorum ama bir şey olduğunu biliyorum.

kitap oku, yazı yaz, ders çalış, düşün, hatta sadece bak. hepsini bu hatunun sesiyle yapabilirsiniz. 

Bize gelsin.






Allahım nasıl duygu yüklüyüm, nasıl dokunsan ağlayacak türde bir insan oldum bi' bilsen.
Nasıl sevgiye şefkate ihtiyacım var bi' bilsen..

Yani şimdi biri gelse sarılsa, öpse, se.. öhöm(!) hiçbişi demem. Valla demem.




İmza: Emi.






Not: şefkat başlığının altına kat şefi diye tanım yapan bir sözlük yazarıyım. Çok komiğim lan. Muhahahaha. Canımı yerim.


Bende kesin bipolar bozukluk var. Demedi demeyin!

2 Ekim 2011 Pazar

Bayan A

Kapı aralığına sıkışmıştı bay A.
Dün gece seviştiği o kadını hayallerinde ıskalamış olmanın verdiği buruklukla ilerledi salona. Muhtemelen ilk yudumunu aldığı viskiydi birazdan açacağı. Chivas Regal, tartışılmaz en güzeliydi. Sonra bir kadından çok sevdi viskiyi. Bir kadının ıslaklığından daha lezizdi yudumlar.

Iskalanmış hayaller, mutlu sonla bitiyor tesadüfler diyarında. Eh, alışkanlıktır adına tesadüf diyoruz. Aşkın bir türlü sevemediği, sevmiş gibi gösterildiği.

İlerledi Bay A. Önce öptü Bayan A'yı. Gözlerinden başladı sevişmeye. Sonra dudakları geldi, az daha indi, göğüslerindeydi. Engin yeşilliklerde uzanmış gibiydi ruhu. Biraz daha indi. Kuytuların en güzeli.. Yeşilin en güzeli. Sonra gök yüzüne çıktı Bay A. Kahverengi odanın krem penceresinden, atlayıverdi öylece. Yudum yudum, içine çeke çeke.

Iskalanmış hayallerin beyaz kadını. Subjektif betimlemelerin virgülüydü.

Yitik cümleler krallığında özneler arayan Bay A, gök kuşağından harfler içmeye başladı. Her harf aynı ismi oluşturuyordu. Her yol aynı kadına çıkıyordu. Her viski Chivas Regal tadı veriyordu.

Kapı tekmeleniyordu. Sanki tüm renkler bir şenliği kutlarcasına karışıma girmişlerdi en canlı tonlarda. Açmak istiyorlardı. İçeride olmak istiyorlardı.
Kapıya sıkışmıştı mutluluk, pencereyi kapattı, paspası çekti kapıya doğru yürüdü Bay A.
Kapıdaydı.
Kapı.
Ka.
K.
..