20 Şubat 2012 Pazartesi

a,b,c,d,e,f,g

A'nın dertlerini dinledim, fakat A'ya dertsizdim.
B'ye dertlermi anlattım, B bana dertsizdi.

Hep böyle oldu,
birine sadece verdim; zamanımı, sevgimi, gülücüklerimi..
birinden sadece aldım; zamanını, sevgisini, gülücüklerini..

bunca zaman sonra şöyle bir baktığımda tartının adaletsiz yanını anlamakta epey zorlandığımı görüyorum.

Ya hayatı suçlamışım, ya insanları, ya kendimi.

..

şeklindeki serzenişler.
Pek tabii hepinizin verecek sevgisi çok. Lakin ben 5 kişiye ilgi şefkat verip huzur mutluluk dağıtırken henüz tanıdığım birine omzum var gel diyemem.
Bazılarınızı sahiden anlayamıyorum.

Bir sevgilin vardır.
Başka bir kadında huzur buluyorsundur.
Ama bir başka kadında da mutluluk ve huzur aramaya yakınsındır.

Tabii ki bize bir çok insan sevgi verebilir. Lakin zaten sevgi veren biri varken, sen bunu almaktan ölesiye memnunken. Neden bir başka sevgiyi hazır ol da beklersin ki ey insan?

Biliyorum, sen doyumsuzsun.
Fakat önüne geleni sevebilme,önüne gelene zaman ayırabilme ve önüne gelenden huzur ve mutluluk alabilme durumundaysan, nerede iyi ki'lerin o özel yeri? Nerede ötekileştirilmeksizin hayatına kattığın hayatlar?

Yani diyeceğim şu ki, bu köşe yaz köşesiyse şu köşe de ilkbahar olsun.
Öptüm.

16 Şubat 2012 Perşembe

Kirli'den

Ahh..
Sessiz dostu yalnızlıkların..
Cemalin esirger ufak bir tebessümü
Böyle küsmelerin kime?
Kimsesizi kalabalıkların,
Yaşadığın sahra mıdır
Bu ıssızlık niye?
Neyle kavurdun ki,
Böyle viran tutarsın yüreğini
Yüreklere mey olan,
Bu düşkünlük kime?
Ahh..
Yarımı, yarım kalmışı mazinin
Nasıl bir yemin ettin de,
Sükûnetinde methedersin hüznü..
Sen ki,
Neşesiyle cihana renk veren;
Kırmızıyı maviyi unutup da,
Böyle gidişin nere?
Ahh..
Sakalında kir biriktiren..
Öyle dilsiz beklersin aşkı
Böyle susaman kime?..


Kirlim yazmış bunu bize. Genelde üslubu farklıdır. Mevlana'ya benzettim ben. Kelimelerden dolayı. Yoksa hâşâ!
Bu tarzda ilk denemesi bu. Ben çok beğendim. Maviyi, kırmızıyı bir de kirli sakalını işin içine sokmuş kalbimin en güzel yanı, bu yüzden burada paylaşmak istedim hemen. Kalemini sevdiğim, kemirdiğim, canımdan can adam; ağzına, o tertemiz yüreğine, kirli sakallarına sağlık.
Mavi mavi öperim seni, kırmızı rujlu dudaklarımla :)

15 Şubat 2012 Çarşamba

Küçük zümrüt kuş

Bugün Just Kids'in son 100 sayfasını yeniden okudum. Bu kitabın bende anlamı büyük ve derin. İlk okuduğumda sonuna gelemeden bırakmıştım. Beni derinden yaralayacağını biliyordum çünkü. Gücüm yoktu, hayal gücüm de yoktu, dayanma gücüm de yoktu, düşünme gü...

Kitabı bırakıp, başka kitaplara daldım, bu kitabı da soran herkese önerdim, hatta kendi ellerimle verdim ve bir çok kişiye okuttum. Bilemem Robert ve Patti'yi anlayabildiler mi, ben bile bilmiyorum ki anlayabildiğimi.

Zaman uyuşturduktan sonra bazı yanlarımı, yeniden almıştım kitabı elime. Bir solukta okumuştum adeta. Robert'ın öleceğini biliyordum, bu yüzden okuma gücü bulamamıştım kendime önceden. Fakat uyuşan yanlarımla, bir çırpıda bitirmiştim.

Uzun bir zaman geçti. Zamanın uyuşturduklarıyla alıp götürükleri de vardı. Aptaldık çokça. Aptal gibi davrandık. 

Bugün son 100 sayfasını yeniden okuduğumda, kabuk bağladığını zannettiğim kalbimin izsiz bir halde olduğunu gördüm.  İyileşmek mucizevi bir şey.
Yine de, şahit olduğum halde, tanıdık olduğu halde, Patti'nin ağzından dökülen Robert ve hayatlarıyla ilgili son sözleri okurken gözlerimden akan yaşlara engel olamadım. Yine.
"Hansel ile Gratel gibiydi onlar. Hayal edemediğimiz cazibelerle ve cadılarla uğraştılar."

Yazımı sonlandırırken son imgemizin ilki olması dileğini sepete koyup kapılarınızın önüne bırakıyorum..
"Işıklar içerisinde uyuyan bir genç, gülümseyerek gözlerini açar ve asla yabancısı olmamış o kişiyi tanır."

Kitaptan alıntılar yapmak isterdim ama şu an Robert'ın dizine başını koymuş Patti'yi, Patti'nin saçlarını okşayan Robert'ı izlemek daha ihtişamlı geliyor.

Ve bu arada mırıldanıyoruz biz; Jhonny Deep, Eddie Vedder ve diğer okuyucular ile beraber:
I'm dancing barefoot
heading for a spin
some strange music draws me in

makes me come on like some heroin/e
..


Kapak resmi o soluk fotoğraf olan kitabı, öylesine soktuğum kitaplığımdan çıkardığımda, yerini değiştireceğimi düşünmemiştim bugün. Rilke, Turgut Uyar, Nazım Hikmet'in bulunduğu şiir kitaplarının sonunda Marquez'in yanında yer edinmişti önceden. Onları okumayı, durup durup kurcalamayı daha çok sevdiğim için elim Patti'ye gitmeyecekti. Fakat şimdi rafın ilk sırasında, Kundera'nın Gülünesi Aşklarının hemen önünde yer ediniyor. -Ne ironi ama di mi!-
Şimdi, her dinlenmek isteyişimde elim ilk ona gidecek.

Okumayanlar varsa, aramıza katılmalı diyorum. 
Mavi parlayan yıldızlar adına..


Son olarak; Teşekkür ederim; Ona.

14 Şubat 2012 Salı

Kabuk

İçimdeki amansız kusma isteğinden ve kusamamaktan yorgun, öylece oturmuş gönül rahatlatıcı şeyler bulmaya çalışıyorum. Ama yok. Hepsinin sonunda; içimde biriktiğim ne varsa, ne kadarını içime almışsam, hepsini bir klozete boşaltmak ve bir daha asla tadına bakmamak geliyor.

He yapabilir miyim?
iradesizliğe mahkum bir cevap geliyor; hayır

Bir şeyler acı vermeye başlıyorsa, oradan uzaklaşmam gerek. Lakin sessizce olmalı bu. Kalp kırmadan, kimsenin haberi olmadan.
Hani öyle bir gitmek olmalı ki, yokluğum bile anlaşılmamalı.
mümkün mü?

Egoist bir cevap geliyor; hayır.

bu nedenle sorulan her soruya verilen cevap etimden derimden canımdan bir parça gibi kopup gidiyor.
kanıyorum.
Oluk oluk, yudum yudum.

Hoş nasılsa hepimiz özgürlükten yanayız. O buram buram kelepçe kokan özgürlükten yana.
Şimdi sorarım size, bu sakalet içerisinde, sevsem ne olur, sevmesem ne olur?

Boşu boşuna ezberleyelim yine biz bu kurum tutmuş tarihi. Kirli bedenlerimize temiz yürekler yerleştirelim.
Nasılsa hepimiz özgürlükten yanayız ya.
Nasılsa Hepimiz.

"Bazen" diyorum ya hep, sahiden "bazen".
Bu boşlukta öylesine bir ağaç dalına tutunmak kadar saçma bir hayat. Kanayan ellere alkol basmak kadar da ironik. Her şeyin sonu aynı, yalnızız, bilindik hikaye. -Burada çoğul konuştum, gözünüze sokmak için değil ama-
iç ses: aslında olabilir de.

Hatta, hatta, hatta yalnızlığımın yanında öyle bir kalabalığım var ki, hikayeyi hazin kılan taraflarıma paraf atıp başkalarının hikayelerine dalıyorum, ben diyim balıklama siz diyin çivileme.
Bilemiyorum, belki de görünmez kılmak için. Dışarda bir yerde en az içimdekiler gibi parti verirken insanlar, ben o lanet yastığa kafamı koyduğumda son fırtı çekip yastık altı yapıyorum düşüşlerimi. O şanlı dakikalarımı bir aralığa sığdırıp bir başkasının kolundan kendime uçuyorum.
Ama burada da bir farkındalık giriyor devreye.
"Ne zaman batak oynasam ihalenin bana kaldığı" farkındalığı.

Buraya kadar hala okuyanlar varsa, ne anlatmaya çalıştığımı kendimin de bilmediğini söylemek isterim onlara.
Evet, içtim yine çokça.
Ve henüz 5. birayı bitirmeme rağmen bakın ne kadar hoşum.

Geçelim tüm titrasyonlu yanlarını zırvalıklarımın.
Diyeceğim şu ki, kabukluyum belki ama, içim yumuşak.

8 Şubat 2012 Çarşamba

3.tek

Hani blues şarkılarında

"back door man" diye bir kalıp vardır ya onun "back door woman" şekli gibi. Öyle bir şey yani.




Ayrıca bugün Pamela Courson'ı kıskanasım var. Geçenlerde de Yoko Ono'ya takmıştım kafayı. Bu hatunlar beni çıldırtıyor.




Hey gidi Morrison!

2 Şubat 2012 Perşembe

http://fizy.com/#s/1mj07b

Nereye gitsem ait olmadığım hissi beni hiçleştiriyor.
Bir yol var, ikiye ayrılır klişedir ya, sağıma dönsem, birileriyle tanışsam, kaynaşsak falan, ondan olmadığımı söylüyor.
Başa dönüyorum, solu seçiyorum bu sefer, biriyle tanışıyor kaynaşıyoruz, o da ondan olmadığımı söylüyor.

İki tarafta kabul etmiyor beni.
3. taraf da etmeyecek biliyorum.
Hiçbir yere ait değilim, hayır bunu övünerek söylemiyorum, farkındalığım beni eritiyor günbegün. Kabul görülmüyorum. Kendi boyumdayım, fazlası yok aslında. Gerçeklik ateşimi dindirmiyor ama.

Herkes taştan, bir hareket etmeye kalkmışlar öyle durmuşlar. Her şey ifadesiz. Gülüşmeler, sevişmeler, jestler her şey ifadesiz. Benim için hiç bir anlam ifade etmiyorlar. Hiçliğin hiçbir anlamı yok, onu tanımıyorum.

Yarım ruhla dolaştığım küçücük odamın köşelerinde tozlar var, mumum kokulu değil. Bardağım ağzına kadar rakı dolu. Ağzına kadar dolu kaldıracağım.
Yanılgılara düşmüş bu halimin ortaya koyduğu gerçeklikte ben varım. Tamamıyla ben. Bazı insanlar beni çok iyi tanır görünseler de, tuhaflık sezdiklerini düşünüyorum. Bazıları. Kabul görülmemek. Aitsizlik.
Düşündürüyorlar.  Durduk yere onlara baktığımı hissediyorum. Yılmış gözkapaklarımla, hafifçe değdikleri siktiğimin gözçukurlarımla onlara baktığımı hissediyorum.
Hiçbiri hakkında, dünya hakkında hiçbir şey bilmek istemiyorum.


Ah tabii, henüz genciz. Ormanın ulu yapraklarının belirsiz tınısından geçiyoruz. Patikanın ucu göl.  geceden daha yoğun bir gece. Öyle ki kararsız meltemin nefesi duyuluyor. İmkansız şeylerden konuşup, hayal kuruyoruz. Genciz ya. Seslerimiz varolan her şeyin bir parçası.
Tabii ki bu belirsiz ormanda başka yol yok değil.  Birilerinden duyduğumuz kestirmeler de var üstelik. Yine de oynaşan gölgeler ayışığının soğuk ve sert ışıltılarını çiğniyor. Sonuç aynı. Kabul görülmemek.

Hem gençliğimizden başka verecek neyimiz var ki? Di mi?

Bardağı yarım bırakmayacaktım. Gidip bir duble daha koymalıyım.
2 ayın açlığı var.
Açım.
Duygularda gerçek olan, ben olmayandır ya; ona açım.
Bırakıyorum, bireyselliğim duyguların anormal tarafına yuvarlansın.

http://fizy.com/#s/3w9we6
14 oldu. 14. kez dinliyorum.
Noktalama işaretlerini yanlış yapmayacak kadar da düzgünüm hala.

Duygularım. Onlardan korkuyorum. Bana acıdan başka hiçbir şey vermiyorlar. Bu yüzden onların başkaları tarafından tahmin edilmesine asla izin vermiyorum.
Veremem.

Şimdi demeyin, gençsin ya, gençliğinden başka verecek neyin var ki?
Yok.
Hiçbir şeyim yok.

ikili ilişkiler vol 5

emi:
 Bir insanın başkasına ayıracak bir vakti olmaz hep.İlgi istiyorsan başkasından bekle Cem, çevrende bir sürü insan var. Ben kendime bile nasılsın diye sormayacak kadar ilgisiz bir insanım. Hiçbirinizden bir beklentim yok, hiçbirinizin de benden bi beklentisi olmasın.

Hayata baktığımız yerler bambaşka. Ben vıcık vıcık samimiyetsiz kokan samimiyetlere küfür ettikçe peşimde sıralanıyor, üstelik vıcık vıcık olmadığım için yargılanıyorum da. Ne güzel dünya.

Ayrıca bir laf atıp kaçtıktan sonra nasıl düşüneceğimi önemsiyorsa, ben lafı istediğim yere çekmeden önce, ağzında kem küm edeceğine, "ya bak kadın, böyle yapıyorsun hoşuma gitmiyor yapma" de.

Cem, seni gerçekten merak ettiğimde yazacağım, duvarına baktığımda mutsuz olduğunu anladığımda yazacağım, seni gerçekten yanımda istediğimde yazacağım, gerçekten yanında olmamı hissettiğimde yazacağım, seninle iki sohbet etme isteği duyduğumda yazacağım, benimle iki sohbet etmek istediğni anladığımda, verebilecek vaktim olduğunda yazacağım.

Değişmeyecek görüşlerim, bakışlarım samimiyetim bu konuda.

Ve son cümlene hitaben; tamam.

1 Şubat 2012 Çarşamba

böyle şöyle

Çok anlatırsan az yaşarsın.
İçindeki kafeste saklamalısın sevgini
Anlatırsan anahtara yaklaşırlar
Üstelik saray soytarısı ruhlu bir sürü insan hayatındayken.
Anlatma
bilmesin kimse ruhundaki kelebekleri
sesin sesine dönük olsun
konuş
sadece kendinle konuş
Sonra bir bakarsın tüm renkler birbirine karışır bir şenliği kutlarcasına
fark etmen için tez geçer zaman.
Hoş, nasılsa yabancısındır duyguların kenar çizgilerinin.
yalnızca onları dışardan oluşturanları tanırsın ya..

Yalnız/ca
Yalnız, yalnı, yaln, yal, ya, y, ..
sikiyim.
yazmıyorum amk.