Marissa Nadler çalıyor fonda. Yaşamak bugün zor, çok zor. sonsuz bir uykuya dalmak istiyorum. Parmak uçlarım zayıf. evreni sarıp sarmalayacak herhangi bir nedenim yok, böyle durumlarda annemi seçiyorum. Onun sevgisinin yükümlülüğü altında özgürce gidemiyorum. Belki de yalnızca tutanağım bu. Bilmiyorum
Ellerim titriyor. Göz kapaklarım donuk. Küçük bir kalıba bile sığmıyor yaşama hevesim. Bu şehirde başımı yaslayacak pis bir bank bile bulamıyorum. İnsanlar kalabalık bir çoğu temiz maskelerini takmış dolaşıyor. Bu samimiyetsizlik altında ağız tadıyla ölemiyorum bile. Oysa, oysa sürekli gidecektim. Bilmediğim o sokakların tükürülmüş kaldırımlarına oturup daha leş bir insan olmak için bir sigara daha yakacaktım.
Tükeniş devam ediyor..
Yalıtılmış herhangi bir ses uykularımla sevişmiyor artık. Tavanımda renkler yok. Zihnim çürük bir elma gibi. Elma sevmem ben.
Otobüsten indim. Kulağımda Famous Blue Raincoat çalıyor hala. Ayaklarımı sallandırdım denize doğru. Ve bir sigara, bir sigara daha. Denizin rengi mavi. Güneşin rengi mavi. Gemilerin rengi mavi. Tanrım. Her yer mavi.
Ölüyor muyum?
Gözlerimden akan yaşları sildim. Rüzgardan..
Alabildiğine karanlık içim ve varlığım hissedebildiğim tek şey. Iskalamış bunca yaşam kırıntısı, çırpınan bunca karınca..
Ben yine gittim en çürük yanından tuttum tabii.
Telaş yok, yüzleşiyorum. Ellerim hala güçlü.
Dağıtmak güzel geliyor bana; bilincindeyim. Ağırlıkları atmaya hevesliyim önceki günden. Girdiğim bok çukurunun inanılmaz bir zerafeti var. Boynumdan çekiyor beni.
Toparlanmam gerekir belki de bu sefer. Gözardı etmem gerek. Fakat olmuyor. Aynı huzursuzlukta ve ebedi mutsuzlukta buluyorum kendimi yatakta, uyuyagitmek üzereyken..
Benim gibiler için bir sürü sıfatlar kullanıyorsunuz, biliyorum. Ama bu boktan evrenin bir yerinde var olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor bu.
Maalesef, varlık inkar edemiyor.
İtin beni, daha uzağa, daha karanlığa, daha soluğa itin beni.
Unuttuğunuz bazı kavramları unutamam ben, kafamın dağınıklığı bu yüzden.
Anlam.. Kaybolduğu gibi aniden belivereceğine dair küçücük bir inanç.. Orada bir yerde. Ayacıklarının hemen önünde.
Sevgilim yanılıyor.
Ne kadar onlinesam, o kadar yalnızım aslında..
Tükeniş devam ediyor..
Yalıtılmış herhangi bir ses uykularımla sevişmiyor artık. Tavanımda renkler yok. Zihnim çürük bir elma gibi. Elma sevmem ben.
Otobüsten indim. Kulağımda Famous Blue Raincoat çalıyor hala. Ayaklarımı sallandırdım denize doğru. Ve bir sigara, bir sigara daha. Denizin rengi mavi. Güneşin rengi mavi. Gemilerin rengi mavi. Tanrım. Her yer mavi.
Ölüyor muyum?
Gözlerimden akan yaşları sildim. Rüzgardan..
Alabildiğine karanlık içim ve varlığım hissedebildiğim tek şey. Iskalamış bunca yaşam kırıntısı, çırpınan bunca karınca..
Ben yine gittim en çürük yanından tuttum tabii.
Telaş yok, yüzleşiyorum. Ellerim hala güçlü.
Dağıtmak güzel geliyor bana; bilincindeyim. Ağırlıkları atmaya hevesliyim önceki günden. Girdiğim bok çukurunun inanılmaz bir zerafeti var. Boynumdan çekiyor beni.
Toparlanmam gerekir belki de bu sefer. Gözardı etmem gerek. Fakat olmuyor. Aynı huzursuzlukta ve ebedi mutsuzlukta buluyorum kendimi yatakta, uyuyagitmek üzereyken..
Benim gibiler için bir sürü sıfatlar kullanıyorsunuz, biliyorum. Ama bu boktan evrenin bir yerinde var olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor bu.
Maalesef, varlık inkar edemiyor.
İtin beni, daha uzağa, daha karanlığa, daha soluğa itin beni.
Unuttuğunuz bazı kavramları unutamam ben, kafamın dağınıklığı bu yüzden.
Anlam.. Kaybolduğu gibi aniden belivereceğine dair küçücük bir inanç.. Orada bir yerde. Ayacıklarının hemen önünde.
Sevgilim yanılıyor.
Ne kadar onlinesam, o kadar yalnızım aslında..