26 Şubat 2011 Cumartesi

Tasarım hatası mutluluklar

Seviliyorum öyleyse varım demek seviyorum öyleyse var olurum demek isterdim .. Düşünmek yetmiyor demek isterdim. Yapmadık iş bırakmadan düşüncelerimde, yapmaya koyulmak isterdim. Aslında ben düşündüm düşüncelerimde; aşık oldum, aşık ettim, mutlu oldum, mutlu ettim. Bir nefes aldım, bir nefes de verdim.



Düşünceler karıştı zihnimin parlak köşelerinde, çeper çeper, duvar duvar gezindi, kan aktı, kanım aktı. Asılsız ihtimamlar süsledi, süslemiş gibi yaptı. bir miş daha koydu önüme. Meğer ben özel olmamaya çalışırken özel olmak istediğimi bilmiyor/muşum.


Herhangi biri rolünü oynarken bir başkasının hayatında, onun hayatı olmak. İstemedim ben, hiç istemedim. Ya da bu kadar basit bir herhangi biri olmak istemezdim. Ben Emi idim. Anladıkları kadardan fazlası yoktu. Ben'dim. Gecenin bir yarısı Kordon'da denize giren biriydim. Sabaha karşı yazlık sularında değil sadece, Alsancağın girişinde. Ben paçalarımdan su akarken otobüse binendim. O müziği duydurup kulaklarıma ritim tutandım, Bakanlara gülümseyen, o dershane köşesindeki şarapçı amcayla şişe tokuşturup "hayat" diyendim. Akordioncu sokak çocuğunu sabahın bir saatinde Sevinç'in önünden alıp kahvaltıya götürendim. Oyuncaklar alıp renkli ışıkları gökyüzüne tutmaya çalışandım. Yıldızları yakalayandım. Ben uçabilendim! 


Görülebildiği kadardım aslında..


Hiç deseydi mesela, kıytırık hayat yırtık pırtık, bana bir akordiyon sesi yeterdi elbiseler biçmeye.
Arızalar yumağı pasifist bir yaşamı uzattıkça, daha da çekiştirmekle ne geçer ki insanın eline?
Yapamadık.
Tasarım hatası mutsuz diyaloglara yoğunlaştık, kaçamadık kara trenden.
Olamadık. 

Uzun uzun anlatamam her şeyi .. Ben istememiştim hiçbir şeyi.
Gelenleri gidenleri ..
Hiç kimseyi istememiştim
Ben yalnızlığımda nefes alırken mutluydum ..
Neden geldiniz ?
Neden hala inatla geliyorsunuz?



Önünüzde hangisini çalacağınıza bir türlü karar veremediğiniz bir sürü nota var, bunlar ile ne kadar müzikal bir yaşantı olabilir sürdürdüğünüz ? Gelişiniz tam da bu yüzdendi işte. (Bir çoğunuzun)

Bilmemek, bilememek.

Yaşamadan, hayatın teorisini üreterek tüketmek elinizdeki zamanı, iyileştirebilir mi sandınız yaralarınızı ?
Sandınız mı sahi ?

Hiçbir hükmü olmadan onca yaşanılanlar ile varılabilir mi yepyeni yarınlara?

Yepyeni yarınların peşinde bir hükmü olur mu bugünün?

Koşulsuz düşünürüz de, koşulsuz sevebilir miyiz ?

Maki Asakawa'dan gelsin bize..






25 Şubat 2011 Cuma

Blog olsun diye 3

"Ne varsa hepsi içimde, kaçsam gitsem tam vakti...
Ben kendi kendime de büyürüm tamam belki biraz üşürüm..." Sunay Akın



"Ya siz ? Size duyduğum küçük sevgi başlangıcı için beni sevenler, hep uzaklaştım ben oradan, uzaya geçti gitti bende zira simanızdaki uzam. Onu sevdikçe, siz yoktunuz artık içimde .. " Rilke


Şuna da çok gülüyorum ben paylaşasım geldi.



Şunu da dinliyorum;




İşte böyle bir psikolojideyim bugün. Okul işim halloldu ona seviniyorum bir tek. Onun dışında her şey boş geliyor.
Biraz da E. Cansever okuyayım.


"Katilleri bilhassa ben"

Ben bi halt ettim ya du' bakalım

Önce şu okul işi, sonra ev işi...
Hayalleri benimseme hıçkırıklarındayken, korkutup duruyorlar beni. Resti çekiyorum. Belli düşünüyorlar. Ama ben onu istiyorum.
Ne garipler bu insanlar ne boşlar bu insanlar ne saçmalar bu insanlar ne boklar bu insanlar lar lar lar çokolar.

Ben bi halt ettim ya, du' bakalım. Umarım elime yüzüme bulaştırmam.
Güzel olsun her şey. Hayaldeki gibi olsun..
Annem de üzülmesin.

24 Şubat 2011 Perşembe

Dali


Salvodor Dali. Pablo halt etmiş demeyeceğim. Ama bu adamın eserlerinin bende bıraktığı etkiyi kelimelere dökemem. Nasıl bir düşünce, nasıl bir hayal kurgusu ?
Tam adı Salvador Domingo Jacinto Dali y Domenech. Evet adını ben de ilk duyduğumda kaç kişi lan bunlar demiştim. Sürrealist bir ressam olması eserlerini çerçevelettirip odama asacak kadar ileri boyuttaki hayranlığıma bir etken sanırım.










"Belleğin azmi" deyip de en iyi eserini vermiş 1931'de Dali, he bir de iç savaşın öngörüsü deyip "Haşlanmış Fasulyeli Yumuşak Yapı" koymuş başka bir eserinin adını on numara da bir eser olmuş o da, adlarına aldırmayın. Düşünce boyutu işte deyip geçin :) Amma velakin şu eseri var ya 1931 üzerinden 1931 puan verilir bu esere. 
-Verdim gitti.
Ben bana göre (:D) sağdakine kadın dedim, diğeri de erkek. Masa örtülerine dikkat! Ayrıca kadın da güneş var görüyor musunuz ? Peki ya arka taraf ? İçlerinde çöl mü var sizce ? " Beyaz masa örtüsü yorulmuş mu hesaplaşmalardan ?" 
Ben mavi de görüyorum orada. Orada hayat var işte, hayatlar. Tam beyinde. Tam burada işte!
Şu zamanki planlarımla örtüşüyor eser, aklıma gelişini seveyim!
Yatacağım birazdan, yarın Sedat'ı uyandıracağım. Belki de buna yatacağım. 


Bir sır vereyim mi ? Ben 2 gündür hedefler biçiyorum ya kendime içten içe hayal kuruyorum aslında. Ne zevkli şeymiş bu hayal, hele paylaşması.
Etrafımda gerçekleşmesi için çabalayan insanlar..


Neyse ne diyorduk, heh bu resim. Kasabalar koyuvermiş kendilerini terkedilmişliklerine bu resimde. Bir avuç kum kalmış geriye görüldüğü üzere, peki ya O'nun gerçekten boynu bükük mü? Hayır! Tenha meyhaneler var o karede içi avuntularla dolu. Görüyorsunuz değil mi ? Vazgeçmemiş "iki" yarının peşini kovalamaktan.
Gece susmuş orada. Sol omzunun altından yükselivermiş güneş. Boynu O'nun sol omzuna yatmış. Bunu görememiş olamazsınız! Susmuş kumun hışırtısı, hırıltısı.. Susmuş fikirler. Siyahlığıyla belli olan herhangi bir şey seslenmeye çalışmış kasvetlerinin rengine. Duymazdan gelmişler, izin vermemişler.
Bir kadeh daha koymuş adam beyaz örtülü masaya, Şenlik sesi yükselmiş kuru toprağın derinliklerinden, hayalet bir gemi geçmiş aynı toprağın üzerinden. Bulutlar susmuş, "iki"nin aynı yerine değen ışıklar konuşmuş. Birinin yüreğinden diğerinin yüreğine git gide büyüyen bir ses dalgası bu. 
Adam sussa, kadın mütemadiyen konuşmuş. Öyle olmalı.







Dali, Salvador.. Ona İspanyolca El Salvador adını takmışlar neden biliyor musunuz ? Çünkü "Kurtarıcı" demek. "Kurtarıcı!"

Aynı zamanda ölen kardeşinin ismi Salvador. Bunun üzerine şöyle bir cümlesi var ki nasıl bir ressam olduğunu, duygularının nasıl ilham verdiğini, parmaklarının nasıl çizdiğini betimler ve anlarsınız diye düşünüyorum: 
"Doğar doğmaz tapınılan bir ölünün ayak izlerinden yürümeye başladım. Beni severken hala onu seviyorlardı aslında. Belki de benden çok onu..Babamın sevgisinin bu sınırları yaşamımın ilk günlerinde itibaren çok büyük bir yara oldu benim için."



Hadi uyudum ben gençlik, O'na uyudum. Omzuna uyudum. Omzunda uyudum.
Cibelle dinleyin şu yazımdan sonra. İyidir bu parça. Candır. Canandır. Esprimi de yaptım gitmeden. Ne hoşum.

16 Şubat 2011 Çarşamba

Dış çerçevesi olmayan iç- heykel, hala kurulamamış dış hayal



+Sıradan bir kadınmışım muamelesi yap bana
  Öylesi daha kolay.
- Bakışların sönmesin ama kırılganlığınla.
+Sırf rezil bir günbatımı seyrettim diye bir yerden nefret edemem ya, kırılmam ya..
- Her daim sevişmeyi çağıran parmaklarınla kavra kadehi de kal öyleyse biraz
  Kırmızı ruj bulaşsın kehribar kırlarıma ucraklarımın
  Bırak izleyeyim, göreyim, seveyim.
  bırak hissedeyim..
+Sus!
  Bırak diğerleri konuşsun,
  Biliyorum sen hiç söylemeden  
  onlar birbirlerinin tenha korkularını sorgulamakta
  Bırak biz susalım,
  Duyalım!

- Fırtına patırtısı uzadıkça
  Giderek azalan bir mırıltıyla
  Işıksızlığın içinden ışıkla
  senin yanında sakinleşsin varolduruluş.
+Bembeyaz saten; sana doğru yuvarlanıyor gece..
  Ansızın havaya muhteşem bir aydınlık saçılıyor.
- Her şey taşa kesiliyor o vakit.
  Zerafetinden gözleri kamaşıyor meleklerin.
+Sesler aşina dramlar mırıldanıyor ancak
  Sabaha sen masum, ben yitik.
- Yağmurun büyüyen sesi nihayetinde sakinleşiyor
+Bizim gözyaşlarımız onda akıyor.
- Sen ve ben hep yeniydik.
  Hep yeni miydik?
+Değer miydik yenilenmeye?
  Yorgunduk, düşünmeliydik..

Sen ve ben
Hep yeniydik
Ve hep yeni kalacaktık..

10 Şubat 2011 Perşembe

kayıp, yarım, eksik. Olmadı bu!

Orada yatan kimdi dediler "eniştem" dedim, halime baktılar "ama babamdı" dedim. Ağladılar, ağladım.

O yer, adı her ne ise, şu an olduğun yer sana hiç yakışmadı komutan.

Cenneti cehennemi bilmem, avuçlar açıldığında ben seninle konuşuyordum.
Gitmeseydin, bitirmeseydin teyzemi, annemi, oğlunu, kızını, beni.. Gökçe'yi, Özgün'ü diğerlerini. Ne olurdu sanki!
Gece teyzem bırakmadı bizi, Gökçe'yle, senin televizyonu izlemeyi sevdiğin yerde yattık. Halıları sık sık düzelttim merak etme, aklın burada kalmasın.
Sen öyle görünmeyi sevmezdin biliyorum, yıkamaya o yüzden girmek istemedim ben. Hakkı çok sen de dediler de verdiler elime suyu. Dökemedim. Bakamadım yüzüne. Ama yatışını gördüm, uzun boyunu, sakalların ıkmıştı eniştem seni ilk defa sakallı gördüm. Yakışmıştı ama. babanne ağıdını öyle yaktı, eve girişini görmeliydin kadının. Hastanede sanıyordu seni, ben kapıdan aldım onu, bırakmadı elimi, oğluma naptınız "Emilia" dedi, sustum, diyemedim bi şey. Seni görene kadar da inanmadı. İnanamadı. Teyzem mi, onu sorma. Yıkık, ama kimin kadını! Dimdik duruyor. Resmine dalıp da sessiz sessiz ağladığını görüyorum ucralarda. Hiçbir şey demiyorum. Bir ucraya kaçıyorum ben de ağlıyorum.
Enişte, baba; ben kabullenemiyorum gidişini. İnanamıyorum.
Şakaysa eğer çık gel ne olur diyeceğim ellerimle gömdüm seni. Abim tuttu da koydu o çukura, o lanet çukura seni. Gördüm! Gördüm de yine kabul edemedim.
Ablam perişan, bebekler hastanede, acısını bile yaşayamadı. Ara ara gidiyorum yanına sakın aklın buralarda kalmasın. Gülümsetmeye çalışıyorum onu, çok uykusuz ama yine de dik duruyor. Sakın ha sakın üzülme.

Sık sık uğrayacağım yanına komutan. Silahını da sakladık merak etme. Hem denizi çok severdin sen. Bol bol izlersin artık. Vapurların sesini beraber dinleriz. Aynı vapurun sesi miydi ben hiç bilemedim, belki sen söylersin bana..


Gerçekten yakışmayan şeyler var bu hayatta, ölümü kimselere yakıştıramayız, ama ona gerçekten yakışmadı. Biliyor musun dostum, o gün bünyesi zayıf diye tokalaşmak istemedim onunla. Zaten onu hastane yatağına yakıştıramadığım için sık sık dışarı çıkıyordum, toparlayıp kendimi yanına gidiyordum öyle konuşabiliyordum. Hatta "bak enişte yeni kitaplar aldım getireyim mi yarın okursun" dedim, "öksürük izin vermiyor kızım" diye yanıt vermişti, Çıkışta Agora'ya gidecektim sevdiği bir kaç kitap alacaktım da ben okuyacaktım ona, öyle düşünmüştüm. Velhasılı kelam yormayalım onu daha fazla diye gidelim dedim annemlere, "görüşürüz enişte yarın yine gelirim" dedim çağırdı yanına beni elimi tuttu, sıktım elini.. El salladı bana. Hiç gitmiyor o an aklımdan. Nasıl gidebildim, nasıl gittim diye kızıyorum kendime!!
En son görüşüm oydu işte taa ki..

Bana bak komutan! Unuturuz sanma, yanıbaşımızdasın hep geleceğim, geleceğiz yanına. Sakın, sakın yalnız kalırım sanma. Bak sevdiğin o türküyü dinleyerek yazdım sana bunları. Sen de dinle, Musa Eroğlu söylüyor hem. Bizim gibi söyleyemiyor ama, şşii aramızda..
Farzet ki yazlıktayız enişte, bahçeye geçmişiz babamın elinde saz, farzet ki rakı bardaklarımız önümüzde etler mangalda, farzet ki en sevdiğimiz türküleri dinliyoruz. Farzet ki yine beraberiz enişte, yine mutluyuz, kadeh kaldırıyoruz bize, farzet ki en kötü günümüz öyle..

7 Şubat 2011 Pazartesi

Saat şehrimde tükeniyor

Anın peşinde koşmanın az bedelini ödemedim. Akıllandım mı ? Hayır.
Hiçliğin nefesi sarmalardı gün ve geceler boyu sohbetleri, bedenimi yine de devam ederdim, ederdik şansımızı zorlamaya. Sonra hesapta olmayan bir takım durumlar gelişti, bazılarımızı kaybettik, kendimizi kaybettik ..Bu nedenledir ki ölümden korkmuyorum, en başındaki yitirişten ilerigelen bir korkmama cesareti bu. Bilenler bilir. Kabul, bir gün hepsinin biteceğini bilmek bazen rahatlatıyor beni, acelem yok o ayrı. Bunu bile bile yaşamak daha güzel sanki. Değer bilmek, değer biçmek.. Ama yine de kemdimdeki dünyanın efendisinin yanımda götüremeyeceğim "mülkler" olduğu bilinci üzüyor beni, benliğimi. 
Benliğim demişken bu sıralar uzun süreli özlediğim hiçbir şey yok. Buna hayatım acıyor. Bulunduğum yer acıyor. Kendimi bulabileceğimi düşündüğüm o yer, o mavi patika acıyor. Aslında bir fıskiyenin uyduruk hareketiyle yetinmek olabilseydi yetinmek, yetinebilmek, bunca hissi yaşamasaydım hissetmeseydim parmak uçlarımı. Belki..
Subjektif haliyle değil de kulenin en tepesine çıkmış bakıyorum şuraya o zaman diyorum  ki işte hayattan zevk almak tamamen bir tutum meselesi. O çekmeceye sakladığım onca yazımı okudukça da anlıyorum bunu, doktorun "kanser" fısıltısını kulağımda hissettiğimde de, her defasında daha iyi daha iyi anlıyorum. Pozitif enerjiyi varsayabilmek ciddi bir kararlılık istiyor yani. Ben mi? Ben tutarsız biriyim. Sevdiğim kavramlar değişiyor. Varolan sürüyle çelişkinin yarattığı o dev girdaba kaptırıyorum elimi kolumu, yapmış olduğum ya da hala yapmakta olduğum ve yapacaklarım bir keder sisi içinden olanca anlamsızlığı işliyor iliklerime kadar, yok biliyorum, yine de bir yerlerde bir bankta kıvrılıp uyuyan bir ümit var.
Anlayacağın, bu ara anın kaygısı vız geliyor heyecanlandırmıyor da öyle kelebek kanatlarıyla. Yani yaşamak, zahmetine değmiyor.

Sevebildiğim bir ikili bahşediyorum sizlere, huzurla kalın.