31 Ocak 2012 Salı

Bira ve sahil

Saat 00.24,
ay ışığının denizde seyrettiği yolu adımlamaya koyuldu düşlerimiz
bu Ocak akşamında.
tüm o karanlık ufuk çizgisinde
ay tam da yer edinmiş sallanıyorken
tepemizdeki park salıncağında
seninle buluştuk.
önce baktın;
tahterevalli eşiğinde kaldı bilincimiz
sonra öptün;
kaydırakta döndü evren
sonra sevdin;
çocuk gülüşmelerini duyduk o vakit.
sevdik, sevdik, sevdik..

elimizde şarabın yıllanmış tadı
dudağında kırmızı rujumun kalıntısı,
öylece yürüdük denizin üstünde
martı misali.
sevdik, sevdik, sevdik..

el eleydik
dalgalar hırçındı
tutku biçemi bozdu
mavilerse geceye koz
seviştik, seviştik, seviştik..


http://fizy.com/#s/1d3b6m

25 Ocak 2012 Çarşamba

Emilia: e
Burç: b

e: Sence birini neden severiz?

b: Birini severiz çünkü eksik yanımızı doldurur. Mesela mutsuz olan insanlar sesleri enerjili, sürekli gülen insanları başka severler, çünkü en dipte olduklarında sesleriyle pozitifliğe çevirebilirler. Mutlu insanlar da mutsuz kişileri daha cazip bulur mesela, ne biliyim çeker onları o kişiler.

e: Kommensalizm burada da kendini gösteriyor yani. Peki sence neden değer veririz?

b: O da saygı duymakla başlar. Yaptığı işe, okuduğu şeylere, dinlediği müziklere, giyindiği kıyafetlere, konuşma tarzına, bakış açısına, konumuna öyle bir saygı duyarsın ki, hayatında hep olmasını istersin, bu da değeri getirir. Çünkü gururlandırır seni onunla konuşmak, tanımak vs.

e: Bence sen Victoria Secret'a katılmalısın, Fashion sana göre değil. Böyle haydi eller havaya falan. Baksana şunlara nasıl eğleniyorlar. Hem poz verirken kasılıyorsun ya, öyle bir sorunun da olmaz.

b: Bence de. Vücut ölçülerim oraya uyuyor zaten Türkiye'deki standartlara göre zayıfım ben :/ Bok.

e: Diyorum buraya ait değiliz.

b: O zaman Yiğit kapıma dayanır da bakmam. Hatta Kıvanç Tatlıtuğ gelir ayy sen kimsin be salak derim.

e: Düşündüm de Emrahsız bir hayat olmaz.

b: Bateri lazım.

e: Bateri şart. Bir de kol lazım ama.

b: Emrah'ın kollarını da alırız yanımıza

e: Bence de.

b: Bence de.

..

şeklinde söyleyişler

Düşünüldüğü üzere böyle bir psikolojiyle sabah 8 civarı anca uykuya dalabildik.

Burçin'in kurduğu o cümleler, son zamanlarda duyduğum en doğru cümlelerdi.

O, iyi ki var.
Benim daimi dostum.
Gülme kaynağım. Şebek suratlım.
a.g.b.s.m.

24 Ocak 2012 Salı

Geceye bitap düşen bir gece daha doğurur ya, öyle.

Gökkuşağı bile yapayalnızken.. Ah evet biliyorum. Yeşeren hayatı taçlandıran çiçeklerin tazeliğinin pek de sağlam olmadığını. Biliyorum o lanet günlerin ardına saklanmış yanıtsız sevmeleri, korkuları, özlemleri..

Malumunuz, yaşantılarınızda güzelden geriye bir ad kalır bayım. Odalarda hapsolmuş beyaz çarşaflar bir de.
- Beyaz dediysem, malumunuz, bayım.

Karışıklıkların nedeni hayatın önümüze zorla dayattığı sorumluluklardan ne halde çıkabildiğimizle alakalı.
- Malubiyetlerimiz bayım. 
Otoparkla, düğmesi bozuk otobüsle, notları sikimsonik hocalarla ya da, ya da'sı çok bayım. Tüm bunların, düzenin, standartların, karanlık ormanların, gündüzlerin, gecelerin en çok da gecelerin savaşlarıyla ne kadar başaçıkabildiğinizle, onları içinize ne kadar sığdırabildiğinizle, ne kadarına bıçak tutabildiğinizle alakalı.

-Bu yüzden sürekli gidilir ya bayım..


Hiçbir yere varayamayacağınızın bilincini sırtınızda taşıyarak gidersiniz. Her belirsizlikle, her gidişinizde varacağınız yalnızlıkla ne halt edeceğinizi hesaplamadan öylece gidersiniz. Unutursunuz sonraları, bu yokoluş perdelerinde oyuk danteller çıkar; kan kırmızı belki de.
Bir bakmışsınız endişeleriniz, korkularınız "malubiyetleriniz" tek yoldaşınız kalmış,
-Geride bayım!

(Geride.
Gerideyse niye içimde?
"Geride" diyor bir ses.
Düşünüyor düşünüyor düş'e kalıyorum.
Burası sessiz..)

..

Böyle işte, bazen tanımlandıramıyor insan. Tanım diyor ":" koyuyor, olmuyor, kaçıveriyor dudaklardan o üst üste binmiş iki noktanın yanı.
Çektiğim bu acı gibi, onu neden sevdiğimi cevaplandıramadığım gibi kaçıveriyor işte. İki dişimin arasından, dilimin yuvarlağından, ses tellerimin arkasından. Öylece.


Bir de bazıları, martıların hiçlik için cesaret şarkıları söylediğini düşünürler, üstelik gülümserler. Böylelikle sabahları ısınır o insanların.. Değer verirler, değer bilirler, severler bayım. En çok da severler. Anlamıyorum, onca dağ tepe aş, başka bir dağın eteğine yerleş, mücadele masturbasyonların içini delsin, git tüm kalbinle birini sev. Olacak iş mi?!


-Susun bayım.
Gülüşleriniz uykularımı bölüyor.

20 Ocak 2012 Cuma

19 01 2007-idi

Yanlış hatırlamıyorsam Can Dündar'ın dediğine göre, Hrant Dink, gelen tüm tehditlerden dolayı ona Türkiye'yi terketmesi gerektiğini söyleyen tanıdıklarına, "bu ülkenin bana zarar vereceğine inanmıyorum" diyip sevdiği "ülkesinde" yaşamayı tercih etmiştir. Bu ülke ki Trabzon'da 5 kişiye 2000 kişinin saldırdığı insanların bulunduğu ülke, bu ülke ki, o 2000kişi içinden seçilmiş kişilerin serbest bırakıldığı fakat o 5 kişiden 2 sinin tutaklandığı ülke, bu ülke ki düşünen öğrencileri içeri tıkan bir ülke, bu ülke ki Uğur Mumcu'yu, Abdi İpekçi'yi ve nicelerini kahpece öldüren sözde insanlarla dolu bir ülke.. Bu ülke ki, düşünen gazeteciliği bedenen öldürmeye kalkan bir ülke..
Ölümünün 5. yılı.
"Hepimiz Hrant'ız" demiştik 2007'de. 2012 oldu yine bir şey değişmedi.. Bilindik filmler yine gösterime giriyor, kapalı gişe hasılatıyla.. İmajını ... Türkiye(!)

Akabinde bilelim, bildirelim diye 5 bölümlük bu videoları izleyin derim; http://www.dailymotion.com/video/xbxiu3_hrant-dink-19-ocak-tan-19-ocak-a-1_news

14 Ocak 2012 Cumartesi

denize gidip dönen mavilerin bire indirgenen üçlüğü

yalanlı dolanlı alçak doğruca yaşanmamış bir
bir gözsüz kulaksız elsiz ayaksız güdük bir gün
bütün yitiklerim karalarım üstüste üstüste bütün karışıklığım
gelip geçtiğim macera şu kadar binler yıllık
şu kadar binler yıllık karalarım karışıklığım üstüste
usul usul insan insan ölüm ölüm üstüste
şu kadar güneş şu kadar su şu kadar su yılanı şu kadar düzen
ben sebepliyim denizlere aylara kavgalara umursuzluğa
bir maviyi durup dururken birine benzetiyorum
bir balığın ağzını anıyorum durup dururken
serinliyorum

ben üç yer tasarlamıştım üçü de sana bana uygun
biri günebakanlarda biri otuz yaşta birini sorma
birini sorma gün gelir ben söylerim
daha usta olurum daha yiğit o zaman söylerim
bu kırgın karanlığı bir ışıtalım ilkin
yeniden şehirler kuralım şimdikilerine benzeyen
baştan başlayalım susamlara ekmeklere denizaşırılarına
sevmelere


gidip dönelim
belki bir yerde bir tohumda bir durumda belki
belki o ses o yudum o yumuşak döşekler yeşil yeşiller
ben taş çekerim yılmam çamur kararım yol döşerim
bakarsın göneniriz gidip dönelim
ben yılmam taş çekerim çamur kararım ben
senin de gürül gürül saçların var nasıl olsa.


Turgut Uyar

6 Ocak 2012 Cuma

O anların içtenliğine

Her birimizin vardır elbet mutlak kayıpları. Hani o küstah bulut çöker ya yorgun sabahlarımıza, ne öğleni bekleyesimiz vardır ne de dayanabiliriz akşama kadar nefes almaya.

En fenası da o huzur veren sessizliğin ardına saklanmış kapkara gelecek. Akabinde bedeni saran yokluk. Belki de bu bir kavrayış olacaktır ama, yine de, istesek de o kaçıp giden fotoğraflardaki anların içtenliğini , gerçekliğini bir daha kavrayamayacağız. Daha kötüsü gerçekliğin o vicdansız nankörlüğü kavrayacak elimizi, gözümüzü, ruhumuzu. O büyüye kapılacak ben dediğimiz şey ve yavaş yavaş yok olacak.
-Ah, yok olsa keşke.

Bunları neden yazdım? Yine yatakta saatleri geçirdiğim bir gündü ve dostlarımı düşündüm. Kimseye bağlı olamayan nefret ettiğim biri var içimde, kimseyi sevemeyen, kimsenin ardından hüzünlü bir şarkı söyleyemeyecek kadar hissiz biri. Tüm bunların farkındalığının kendime getirdiği o nefretten sonra, gidenlere hak veriyorum.
Ama hak etmediğim gidişler vardı.
Elif'in gidişi gibi.
Hazal'ın gidişi gibi.

Hazal'ı rüyamda gördüm. Ah. Kuzenden de öte kardeş hatun. Rüyamda özür diliyordu benden. Garip.
Elif'e gelince, beni gerçekten anlayan insanlardandı. Zira bu sayı o kadar az ki, o kadar az ki.. Belki de beni anlayan tek insandı. Hani ben onu durduk yere sevmedim, durduk yere bağlanmadım vs. Benim için inanılmaz diyebileceğim güzel vakitler verdi bana. Ama öyle bir gitti ki, teşekkür bile edemedim.
Ortada hiçbir şey yokken hem de. Önceden çok kırdım onu sonuçta 6 yıllık bir geçmişimiz var onunla ve ben değişiyordum. Ama tekrar kazandığımda daha da dikkat edeceğim için söz vermiştim kendime. Artık ondan dost olamayacağını bunun için kendini çok suçladığını ama dost kavramını unuttuğunu söyleyip gitmişti.
Gitme de demedim. İnsanların ne kadar değişebileceğinin en iyi kanıtı olarak ben, aynaya her baktığımda anlıyordum onları ve bu yüzden değişen insanları yargılama hakkı vermedim kendime. Kabulleniş. Öyle zamanları tırnaklarının arasından iğne batırıp koysalar günüme acıtmıyor.
İyisi buydu bizim için galiba.
Gidenler.. mutlu olsunlar, ne diyeyim. Arkalarından şarkı söylemek o kadar çok isterdim ki.
Böylelikle geçmişin hayatıma koyduğu o küçük noktaların izi diğer sayfalara geçti. Daha önce hiç karşılaşmadığım insanların -fakat birbirini çok iyi tanıyan -mışlıklarımızın olduğu insanların- içinden duyduğum sesler anlamlandıramadığım acımı çağrıştırdı hep zihnimde. Özümde hissettiğim o acıyı. Kimseyi suçlayamam gelişlerden gidişlerden dolayı. Tek sorumlu benim, bilincindeyim tıkanıklıklarımın.

Not: 2 dk önce Atınç(en yakın arkadaşlarımdan biri) Murat'la konuştuğum için benimle samimiyetini kesmek istediğini söyledi. Çok garip.

Neyse ne diyordum, neyse işte.
Bazen hayat gerçekten zahmetine değmiyor.
İnsanlar değişmeyecek. Allah kahretsin. İstemesem de bunu hep yapıyorum.

Kahve koydum. Bir de iyi sayılabilecek bir sohbetim var. Kapı ardına kadar açık. Atla da gel huzur. Zira rüzgardan da korkuyorum bugün.

http://fizy.com/#s/1m0xxa

5 Ocak 2012 Perşembe

Alıntı

Onlar; şüpheli bir varoluş içinde, kül tabağını doldurmaya çalışan, aceleci birer tiryaki gibi önce kokularını doldurdular odaya ve sonra azalarak, ağır ağır, bazen de henüz bir nefes bile almamışken sigaralarından, sadece yanmış olmasına duydukları öfkeyle, güçlü bir şekilde bastırarak tepesine söndürdüler sigaralarını hayatlarımıza ve gittiler... var gibiydiler çokça ve yok gibiydiler hiç olmamışcasına... geldiler ve sonra gittiler... sevdiklerimiz, sevemediklerimiz, hiçbir zaman taraflarından sevilemeyeceklerimiz... onlar yalnızca; hep ve her zaman dibimizde duran acı hatıralar olabildiler.o kadarla kalabildiler.

ekmek şarap sen ve ben

İnsan son nefese hazır gidecekmiş:
nasıl ölürse öyle dirilecekmiş
biz her an şarap ve sevgiliyleyiz
böylece dirilirsek işimiz iş


Ben öldüğümde
Beni şarap ile yıkayınız.
Telkin yerine:
Şarap dökünüz mezarıma
Kadehleri ve şarabı öven
Şiirler okuyunuz başucumda.
Eğer kıyamette
Beni bulmak isterseniz;
Meyhane kapısının toprağından
koklayınız beni


Ömer Hayyam

yar bana bir eğlence



-karagözüm, gül yüzüm neredesin? 

2 Ocak 2012 Pazartesi