14 Şubat 2012 Salı

Kabuk

İçimdeki amansız kusma isteğinden ve kusamamaktan yorgun, öylece oturmuş gönül rahatlatıcı şeyler bulmaya çalışıyorum. Ama yok. Hepsinin sonunda; içimde biriktiğim ne varsa, ne kadarını içime almışsam, hepsini bir klozete boşaltmak ve bir daha asla tadına bakmamak geliyor.

He yapabilir miyim?
iradesizliğe mahkum bir cevap geliyor; hayır

Bir şeyler acı vermeye başlıyorsa, oradan uzaklaşmam gerek. Lakin sessizce olmalı bu. Kalp kırmadan, kimsenin haberi olmadan.
Hani öyle bir gitmek olmalı ki, yokluğum bile anlaşılmamalı.
mümkün mü?

Egoist bir cevap geliyor; hayır.

bu nedenle sorulan her soruya verilen cevap etimden derimden canımdan bir parça gibi kopup gidiyor.
kanıyorum.
Oluk oluk, yudum yudum.

Hoş nasılsa hepimiz özgürlükten yanayız. O buram buram kelepçe kokan özgürlükten yana.
Şimdi sorarım size, bu sakalet içerisinde, sevsem ne olur, sevmesem ne olur?

Boşu boşuna ezberleyelim yine biz bu kurum tutmuş tarihi. Kirli bedenlerimize temiz yürekler yerleştirelim.
Nasılsa hepimiz özgürlükten yanayız ya.
Nasılsa Hepimiz.

"Bazen" diyorum ya hep, sahiden "bazen".
Bu boşlukta öylesine bir ağaç dalına tutunmak kadar saçma bir hayat. Kanayan ellere alkol basmak kadar da ironik. Her şeyin sonu aynı, yalnızız, bilindik hikaye. -Burada çoğul konuştum, gözünüze sokmak için değil ama-
iç ses: aslında olabilir de.

Hatta, hatta, hatta yalnızlığımın yanında öyle bir kalabalığım var ki, hikayeyi hazin kılan taraflarıma paraf atıp başkalarının hikayelerine dalıyorum, ben diyim balıklama siz diyin çivileme.
Bilemiyorum, belki de görünmez kılmak için. Dışarda bir yerde en az içimdekiler gibi parti verirken insanlar, ben o lanet yastığa kafamı koyduğumda son fırtı çekip yastık altı yapıyorum düşüşlerimi. O şanlı dakikalarımı bir aralığa sığdırıp bir başkasının kolundan kendime uçuyorum.
Ama burada da bir farkındalık giriyor devreye.
"Ne zaman batak oynasam ihalenin bana kaldığı" farkındalığı.

Buraya kadar hala okuyanlar varsa, ne anlatmaya çalıştığımı kendimin de bilmediğini söylemek isterim onlara.
Evet, içtim yine çokça.
Ve henüz 5. birayı bitirmeme rağmen bakın ne kadar hoşum.

Geçelim tüm titrasyonlu yanlarını zırvalıklarımın.
Diyeceğim şu ki, kabukluyum belki ama, içim yumuşak.

8 Şubat 2012 Çarşamba

3.tek

Hani blues şarkılarında

"back door man" diye bir kalıp vardır ya onun "back door woman" şekli gibi. Öyle bir şey yani.




Ayrıca bugün Pamela Courson'ı kıskanasım var. Geçenlerde de Yoko Ono'ya takmıştım kafayı. Bu hatunlar beni çıldırtıyor.




Hey gidi Morrison!

2 Şubat 2012 Perşembe

http://fizy.com/#s/1mj07b

Nereye gitsem ait olmadığım hissi beni hiçleştiriyor.
Bir yol var, ikiye ayrılır klişedir ya, sağıma dönsem, birileriyle tanışsam, kaynaşsak falan, ondan olmadığımı söylüyor.
Başa dönüyorum, solu seçiyorum bu sefer, biriyle tanışıyor kaynaşıyoruz, o da ondan olmadığımı söylüyor.

İki tarafta kabul etmiyor beni.
3. taraf da etmeyecek biliyorum.
Hiçbir yere ait değilim, hayır bunu övünerek söylemiyorum, farkındalığım beni eritiyor günbegün. Kabul görülmüyorum. Kendi boyumdayım, fazlası yok aslında. Gerçeklik ateşimi dindirmiyor ama.

Herkes taştan, bir hareket etmeye kalkmışlar öyle durmuşlar. Her şey ifadesiz. Gülüşmeler, sevişmeler, jestler her şey ifadesiz. Benim için hiç bir anlam ifade etmiyorlar. Hiçliğin hiçbir anlamı yok, onu tanımıyorum.

Yarım ruhla dolaştığım küçücük odamın köşelerinde tozlar var, mumum kokulu değil. Bardağım ağzına kadar rakı dolu. Ağzına kadar dolu kaldıracağım.
Yanılgılara düşmüş bu halimin ortaya koyduğu gerçeklikte ben varım. Tamamıyla ben. Bazı insanlar beni çok iyi tanır görünseler de, tuhaflık sezdiklerini düşünüyorum. Bazıları. Kabul görülmemek. Aitsizlik.
Düşündürüyorlar.  Durduk yere onlara baktığımı hissediyorum. Yılmış gözkapaklarımla, hafifçe değdikleri siktiğimin gözçukurlarımla onlara baktığımı hissediyorum.
Hiçbiri hakkında, dünya hakkında hiçbir şey bilmek istemiyorum.


Ah tabii, henüz genciz. Ormanın ulu yapraklarının belirsiz tınısından geçiyoruz. Patikanın ucu göl.  geceden daha yoğun bir gece. Öyle ki kararsız meltemin nefesi duyuluyor. İmkansız şeylerden konuşup, hayal kuruyoruz. Genciz ya. Seslerimiz varolan her şeyin bir parçası.
Tabii ki bu belirsiz ormanda başka yol yok değil.  Birilerinden duyduğumuz kestirmeler de var üstelik. Yine de oynaşan gölgeler ayışığının soğuk ve sert ışıltılarını çiğniyor. Sonuç aynı. Kabul görülmemek.

Hem gençliğimizden başka verecek neyimiz var ki? Di mi?

Bardağı yarım bırakmayacaktım. Gidip bir duble daha koymalıyım.
2 ayın açlığı var.
Açım.
Duygularda gerçek olan, ben olmayandır ya; ona açım.
Bırakıyorum, bireyselliğim duyguların anormal tarafına yuvarlansın.

http://fizy.com/#s/3w9we6
14 oldu. 14. kez dinliyorum.
Noktalama işaretlerini yanlış yapmayacak kadar da düzgünüm hala.

Duygularım. Onlardan korkuyorum. Bana acıdan başka hiçbir şey vermiyorlar. Bu yüzden onların başkaları tarafından tahmin edilmesine asla izin vermiyorum.
Veremem.

Şimdi demeyin, gençsin ya, gençliğinden başka verecek neyin var ki?
Yok.
Hiçbir şeyim yok.

ikili ilişkiler vol 5

emi:
 Bir insanın başkasına ayıracak bir vakti olmaz hep.İlgi istiyorsan başkasından bekle Cem, çevrende bir sürü insan var. Ben kendime bile nasılsın diye sormayacak kadar ilgisiz bir insanım. Hiçbirinizden bir beklentim yok, hiçbirinizin de benden bi beklentisi olmasın.

Hayata baktığımız yerler bambaşka. Ben vıcık vıcık samimiyetsiz kokan samimiyetlere küfür ettikçe peşimde sıralanıyor, üstelik vıcık vıcık olmadığım için yargılanıyorum da. Ne güzel dünya.

Ayrıca bir laf atıp kaçtıktan sonra nasıl düşüneceğimi önemsiyorsa, ben lafı istediğim yere çekmeden önce, ağzında kem küm edeceğine, "ya bak kadın, böyle yapıyorsun hoşuma gitmiyor yapma" de.

Cem, seni gerçekten merak ettiğimde yazacağım, duvarına baktığımda mutsuz olduğunu anladığımda yazacağım, seni gerçekten yanımda istediğimde yazacağım, gerçekten yanında olmamı hissettiğimde yazacağım, seninle iki sohbet etme isteği duyduğumda yazacağım, benimle iki sohbet etmek istediğni anladığımda, verebilecek vaktim olduğunda yazacağım.

Değişmeyecek görüşlerim, bakışlarım samimiyetim bu konuda.

Ve son cümlene hitaben; tamam.

1 Şubat 2012 Çarşamba

böyle şöyle

Çok anlatırsan az yaşarsın.
İçindeki kafeste saklamalısın sevgini
Anlatırsan anahtara yaklaşırlar
Üstelik saray soytarısı ruhlu bir sürü insan hayatındayken.
Anlatma
bilmesin kimse ruhundaki kelebekleri
sesin sesine dönük olsun
konuş
sadece kendinle konuş
Sonra bir bakarsın tüm renkler birbirine karışır bir şenliği kutlarcasına
fark etmen için tez geçer zaman.
Hoş, nasılsa yabancısındır duyguların kenar çizgilerinin.
yalnızca onları dışardan oluşturanları tanırsın ya..

Yalnız/ca
Yalnız, yalnı, yaln, yal, ya, y, ..
sikiyim.
yazmıyorum amk.