10 Şubat 2011 Perşembe

kayıp, yarım, eksik. Olmadı bu!

Orada yatan kimdi dediler "eniştem" dedim, halime baktılar "ama babamdı" dedim. Ağladılar, ağladım.

O yer, adı her ne ise, şu an olduğun yer sana hiç yakışmadı komutan.

Cenneti cehennemi bilmem, avuçlar açıldığında ben seninle konuşuyordum.
Gitmeseydin, bitirmeseydin teyzemi, annemi, oğlunu, kızını, beni.. Gökçe'yi, Özgün'ü diğerlerini. Ne olurdu sanki!
Gece teyzem bırakmadı bizi, Gökçe'yle, senin televizyonu izlemeyi sevdiğin yerde yattık. Halıları sık sık düzelttim merak etme, aklın burada kalmasın.
Sen öyle görünmeyi sevmezdin biliyorum, yıkamaya o yüzden girmek istemedim ben. Hakkı çok sen de dediler de verdiler elime suyu. Dökemedim. Bakamadım yüzüne. Ama yatışını gördüm, uzun boyunu, sakalların ıkmıştı eniştem seni ilk defa sakallı gördüm. Yakışmıştı ama. babanne ağıdını öyle yaktı, eve girişini görmeliydin kadının. Hastanede sanıyordu seni, ben kapıdan aldım onu, bırakmadı elimi, oğluma naptınız "Emilia" dedi, sustum, diyemedim bi şey. Seni görene kadar da inanmadı. İnanamadı. Teyzem mi, onu sorma. Yıkık, ama kimin kadını! Dimdik duruyor. Resmine dalıp da sessiz sessiz ağladığını görüyorum ucralarda. Hiçbir şey demiyorum. Bir ucraya kaçıyorum ben de ağlıyorum.
Enişte, baba; ben kabullenemiyorum gidişini. İnanamıyorum.
Şakaysa eğer çık gel ne olur diyeceğim ellerimle gömdüm seni. Abim tuttu da koydu o çukura, o lanet çukura seni. Gördüm! Gördüm de yine kabul edemedim.
Ablam perişan, bebekler hastanede, acısını bile yaşayamadı. Ara ara gidiyorum yanına sakın aklın buralarda kalmasın. Gülümsetmeye çalışıyorum onu, çok uykusuz ama yine de dik duruyor. Sakın ha sakın üzülme.

Sık sık uğrayacağım yanına komutan. Silahını da sakladık merak etme. Hem denizi çok severdin sen. Bol bol izlersin artık. Vapurların sesini beraber dinleriz. Aynı vapurun sesi miydi ben hiç bilemedim, belki sen söylersin bana..


Gerçekten yakışmayan şeyler var bu hayatta, ölümü kimselere yakıştıramayız, ama ona gerçekten yakışmadı. Biliyor musun dostum, o gün bünyesi zayıf diye tokalaşmak istemedim onunla. Zaten onu hastane yatağına yakıştıramadığım için sık sık dışarı çıkıyordum, toparlayıp kendimi yanına gidiyordum öyle konuşabiliyordum. Hatta "bak enişte yeni kitaplar aldım getireyim mi yarın okursun" dedim, "öksürük izin vermiyor kızım" diye yanıt vermişti, Çıkışta Agora'ya gidecektim sevdiği bir kaç kitap alacaktım da ben okuyacaktım ona, öyle düşünmüştüm. Velhasılı kelam yormayalım onu daha fazla diye gidelim dedim annemlere, "görüşürüz enişte yarın yine gelirim" dedim çağırdı yanına beni elimi tuttu, sıktım elini.. El salladı bana. Hiç gitmiyor o an aklımdan. Nasıl gidebildim, nasıl gittim diye kızıyorum kendime!!
En son görüşüm oydu işte taa ki..

Bana bak komutan! Unuturuz sanma, yanıbaşımızdasın hep geleceğim, geleceğiz yanına. Sakın, sakın yalnız kalırım sanma. Bak sevdiğin o türküyü dinleyerek yazdım sana bunları. Sen de dinle, Musa Eroğlu söylüyor hem. Bizim gibi söyleyemiyor ama, şşii aramızda..
Farzet ki yazlıktayız enişte, bahçeye geçmişiz babamın elinde saz, farzet ki rakı bardaklarımız önümüzde etler mangalda, farzet ki en sevdiğimiz türküleri dinliyoruz. Farzet ki yine beraberiz enişte, yine mutluyuz, kadeh kaldırıyoruz bize, farzet ki en kötü günümüz öyle..

4 yorum:

  1. mekanı cennet olsun..böyle durumlarda ne denir bilmem,öylece tıkanırım.

    YanıtlaSil
  2. Ben de böyle durumlarda nasıl durulur durulsa da ne cevap verilir bilmem. Sadece sağol machu diyebiliyorum..

    YanıtlaSil
  3. bir süredir girmiyordum bloguma. seninkine de dolayısıyla... güzel haberler bekliyordum, acı son olmuş. üzüldüm emi ya, gerçekten. başın sağolsun.

    YanıtlaSil
  4. sağol neyse, alışmaya alıştırmaya çalışıyorum başka bir seçenek de yok sanırım.
    tekrar sağol.

    YanıtlaSil