23 Ekim 2016 Pazar

mart 2016

sarılıp uyumak istiyorum yalanıyla kirlettiğimiz çarşafların rengi saç tellerimizden aktı. bileklerini kavrayamadığımız bir kız çocuğunun kayboluşu bilmediği bir otobüs durağında beklerken son buldu. nereden bineceği mühim değildi de ineceği durağı bilmemesi tüm bayram sabahlarının tırnaklarını kesti.
..
aynı sahne farklı şekillerde tekrarlarken kendini beynimin en soluklanmaz loblarında; aynı gece yarıları, sıkıntıdan beter ama sıkıntıdan başka da bir adı olmayan bu boktan duygu ardıç dalgaları gibi kabarıyor içimde. mordoğan'ı sürekli özlememin sebebi de çocukluğumdan başka bir şey olamazdı zaten. paslı kasabaya fener'in oradan baktığımda ruhumun tamamen çökmesinden kaynaklanan, ilk nerede hissedildiği belirsiz kahverengi bir perişanlık sarıyor iliklerimi dört nala. iç bulantısı dehşete dönüyor, yorgunluğum ise çırılçıplak bir korku gibi uzanıyor önüme. tüm nefes aralıklarını, dinlenme yerlerini, bank köşelerini, sahil kenarlarını küle çevirdiler! bu nedenledir ki canlı olmaktan duyduğum tiksinti boyumu 10 metre aşıyor. içine sıçtığımız bu koca evrenin hiçliğinin altında üzerime çin seddi yıkılmış gibi eziliyorum.
sana sarılıp uyumak istiyorum diyemiyorum. onun yerine huzursuzluktan dermanı kalmamış şu koca ağacın dallarına benliğim karışsa da gök olup gitsem istiyorum sık sık.
zor da değildi oysa.
neden olmadı?
..
bulanık vedaları gözlerime sinmiş gün usulca çekilirken kendi koynuna, "burnumda tütüyor gelecek!" diye bağıramıyorum.
hepsi bundan.

peki ben bunu buraya neden yazıyorum?
ne biliyim ben neden.

5 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Anlaşılmak daha çok. Anlatınca da değişmiyor bazen, malum.

      Sil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Anlam ve his birlikteliğinde, biri olmazsa diğeri eksik kalır.

      Sil
  3. Belki birilerinin nefes alıp verişini kolaylaştırıyorsundur. Ki bazen zor gelmiyor mu aldığın nefesi bırakmak?

    YanıtlaSil