"Bence kimsenin, farklı itikatların kendi yandaşlarına yüklediği zorunlulukları yargılama hakkı yoktur. İslam dininin alkol tüketimini yasaklamasına itiraz edemem; eğer bu görüşe katılmıyorsam, Müslüman olmam. Bu nedenle, Katolik Kilisesinin boşanma hakkındaki görüşlerinin neden laikleri korkuttuğunu anlayamıyorum. Eğer katolik olmak istiyorsanız, boşanmayın. Eğer boşanmak istiyorsanız, Prostestan olun. Eğer bir katolik değilseniz ve Kilise sizin boşanmanıza izin vermiyorsa. İşte o zaman şikayet hakkınız var demektir. Kilise tarafından tanınmak istenen homoseksüellerin ve evlenme talebinde bulunan rahiplerin beni kızdırdığını itiraf etmeliyim. Bir camiye girmeden önce, ayakkabılarımı çıkarırım. Eğer ayakkabılarmı çıkarmak istemiyorsam, başka bir yere giderim."
demiş Umberto Eco arka kapakta. Bağnaz septisizm ile sürekli arayış içerisindeki şüphecilik arasındaki farkı uzun uzun mektuplaşmalarla anlatmış Cardinal Martini ile. Tanrıya inanmamak ve inanmamayı seçmek arasındaki o ince çizgiyi tam da burada başarıyla çizmişler, elleri, dudakları, gözleri öpülesi bu insanlar. Öyleyse, haydi, septisizmi ortadan kaldırıp şüpheciliğimizi özgür bırakıp inanç çeşitliliğine kucak açalım!
inanıp inanmamayı seçmek aslında burdaki seçmek kelimesi gayet uygun,varlığına inanıp inanmamak değil inanıp inanmamayı seçmek çünkü O zaten var. Tıpkı şeytan gibi var olduğunu bile bile itaatsizliği seçmek..
YanıtlaSilalkış!
YanıtlaSilbazen aynı düşündüğümüz konusunda şaşkınlığa uğruyorum!
Sevgili Adsız, varlık ya da hiçlik arasındaki fark kadar inanış. Soyutun nesnelliğini nasıl somutlaştırırsan Tanrı o kadar görülebilir gözünde. Bizlere seçimden öte saygı duymak düşüyor.
YanıtlaSilNini'm, bazen yazılarını okurken aynı şeyi ben de yaşıyorum.