18 Eylül 2024 Çarşamba

Tasarlanamayan üç yer

 Ahmet, ben geldim.

Orada mısın hala? Açık mıdır kapıların yoksa taşınmışmısındır?

Ahmet, ben geldim.

Kırıldım, yıkıldım, kendimin altında kaldım yine. 

Ahmet, ben gelebilir miyim sahi?

Bilir miyim gelmeyi, gitmeyi?

Yolları bilir miyim mesela? Kayboluşları, bulmuşlukları? Bilir miyim yahu, Ahmet?

Ahmet neredesin, tut beni artık.



"Berrak bir şekilde görmenin yolu hiç eylemde bulunmamaktan geçer." der acıbadem. Eylemsizlik hali. O malum noktada başarmak istediğimiz ama savrulmadan da duramadığımız ya da savruluyorsak da bir çaputa tutunmaya çalıştığımız o rüzgar aslında. İnsan nerede var olur ki tam anlamıyla? Olamıyor işte. Bir maskedir almış başını gitmiş. Çoğumuz kabul görmek için tırnaklarımızla dağlar kazıyoruz, açılmıyor o lanet yol işte.

Bir anlatış, iki duyuş, üç yakarış, dört gidiş.

Bitmiyor ki Ahmet.

(Oradasın değil mi? Buldun beni?)

İnsan yerini başta yadırgamıyor aslında, anlamaya çalışıyor. Cümleler, kelimeler, harfler, bitmek bilmeyen açıklamalarda boğuluyorsun. 

İnsan rahat da etmek istiyor. Kelimelerden minderler seriyorlar önüne, sere serpe uzanacağına, ölüyorsun.

Ya da ne biliyim, denize girmek istiyorsun mesela, soğuktur diyorsun, ayacıklarını değdirdiğinde, içini saran ıpılık bir örtü hissediyorsun. Açılıyorsun, açılıyorsun, açılıyorsun.. O suyun tekrar soğuyacağını unutuyorsun. Bir bakmışsın kıyıya bir yaşam kadar uzaktasın. 

İnsan boğularak ölmemeli.

(Ölüyorum Ahmet, görecek misin beni?)


Ben bir varoluş biçimi sevdim, iliklerime işledi. Sevilir de sandım yalan yok. Yalın bir tekdüzelikte güvende hissettiğim ama çoktan sifonu boylamış anların hissi kalmış bende. İnsan bazen kaybeder söke söke kazandıklarını. İsimsiz hükümdarlar, boktan isimler bulur birden hayatında. Şaşırırsın.

İçimi burkan bir sıkıntı var Ahmet. Bir sen anlarsın ama bulamadın beni. Düşünsel yolculuklar boyumu aştı. Ara ara baş edemediğim oldu da bu kadarını görmemiştim.

Evrildiğimiz yeri hiç sevmedim. Aramızda.

(Evrildiğim yerde misin ki Ahmet?)


Ayaklarım şimdi mi yere basmaya başladı? Şimdi mi görüyorum mesela? Olay görmek de değil, gördüklerini anlamlandırmak bir yerde. Üzerine tam da oturan böyle kıyafetler bulmuş anlamlarla da mücadele edemiyorum. 

Etmem de gerekmiyordur belki bir yerde.

Kabul etmem de gerekmiyordur.

Ne demişti acıbadem?

Eylemsizlik.

Bu sular nasıl durulur bilmem ama bulanıklıktan iyidir o taşın suyun en dibinde olduğunu görme hali.




Bu bir fark ediş yazısıdır, bir kimliği. 

Görüyorum. 

Artık

Biliyorum.


(Beni hiçbir zaman bulamayacaksın Ahmet. Kurtulamayacağım.)