29 Ekim 2013 Salı

geber mavi, geber!

zamanı var daha mevsimin
içindeki o mutluluk kıvılcımını uyandıran renkler arkanda kaldı
nasıl da heveslisin yalnızlığa körükle gitmeye
ellerini titreten yenilgilerin ardından
yoruldun da düşemedin mi o sevişilesi yere?
karanlığa mavi süren masum inlemelerin
hatırlatmıyor mu kırların pastelliğini
nedir bu ölüm tutkusu?
nedir ölümle bu samimiyet?
körolası gecelerin aksak yürüyüşleri mi itiyor seni tek başınalığa
nedir bu adını unuttuğun mutluluk tiyatrosunun sessizliği?
uyutuşu kendini,
unutturuşu.
sarılırken birilerine tedirgin olduğun hayat sahnesi mi
yoksa uçurtmanın gölgesinden firar ettiğin çocukluğun mu?
nedir bu mavinin soluğunun ötesindeki
cennetin kapısı çalınıyor da buyur eden mi olmuyor?
nedir bu mutlanmanın sevimsiz kaypaklığı?
umutlanmanın kısırlığı.
içini kavuran düşüşlerin ocakta yanışı cayır cayır?

seslerin cümbüşü kulaktan çalar kapıyı unutma
geçmenin en güzel yanıdır susmalar
sarıl tüm bu'nlara ve amalara.
biliyorsun içten içe,
içindeki o alev en çok sönmeye tutkun.
biliyorsun..
ertelenmiş yalnızlığın dibindedir şişe.

5 Ekim 2013 Cumartesi

Geçiyordum

Kış geliyor, artık sık sık uğrarım buralara. İki damla yaş akıtırız beraber. Özleriz belki. Belki de hiç özlemeyiz. Hisseder miyiz be? Böyle hücresinden tut da iliklerine kadar? Hissediyor muyduk birbirimizi, bizi, anlayabiliyor muyduk? Sevebiliyor muyduk.. Sevişebiliyor muyduk.

Taa derinlerden gelen pürüzllü yaşantılarda esir oldum bunca zaman; ara ara. Ara ara yaşamayı severim ben. Ara ara çoğalmayı, karışmayı diğerlerine sonra siktirip gitmeyi. Sıkılmayı severim en çok. Konservatif çareler üretmeyi. Hapsetmeyi kendimi dibine, mantar tutmasını üstümün başımın. Huzursuzluğu da severim aslında. Bunca ay sevgili koynunda huzura bulansa da elim yüzüm burnum. Huzursuzluğu bir başka severim.

Zordu di mi diri bir enerji yumağı ile ayağa kalkmak. Koşmak ölesiye ufuklara doğru. Bazı sahneleri arşivlerden çıkarmak lazım lakin, sokağında yenilendiğimiz o eski lamba mesela. Hani en güzel mavilere tepesinden bakan, korkunun ve yaşama tutunma beceriksizliğinin üstesinden gelecek kadar özgüven içinde yaşadığımız o sahneyi. İnandığımız. İstediğimiz, ileri attığımız.

Çıkış var. Öteki tarafın esintisi boynumuzu yalayalı yıllar oldu.
İyi de neden ulaşamadık hala?
Ulaşamadım?
Çıktım da görmedim mi?
Randididon.
Sübolop lop.
Okuyor musun hala?

Löp löp etler de vardı be..

Geçtim ben.
N'aber?!

Not: Şen ola Forzaa şen olaaaa.
Koyduk mu???