8 Haziran 2013 Cumartesi

Marjinal bir yazı olsun istedim. Sevgilerimle, Çapulcu.

Yorgunum. 7 gündür Gündoğdu'daydım. Eve geldim bugün, öyle kötü hissediyorum ki kendimi orada olamadığım için. Eksiğim sanki. Biber gazı solumuş gibiyim. Bir kaç polis tarafından dövülmüş gibiyim. Eksiğim, eksik bıraktığım için eksiğim.

Ne yalan söyleyeyim 80 darbesine gittim geldim. Bizler o zamanları yaşayan anaların evlatlarıyız. "arkalarda dur" diyen annem, maskesini takıp da geldi her gün yanıma. Sütü, sirkeyi, talcid'i hazırlayıp çantama koydu. Diren dedi, içim yanıyor ama diren. 
Direndim.
Gazlara, eli sopalı ciğeri beş para etmez adamlara ya da "orantısız polise" karşı değil aslında, Ankara'da gözünü kaybeden kardeşimin haberine, Hatay'da, Taksim'de ölen Abdullah'ıma, Mehmet'ime ve faşizmin fiskesinden yaralanan tüm kardeşlerimin haberlerine karşı direndim. 
Yüreğim acıyor. Yalnızca haklarını savunan bunca insana yapılan şiddete hala duyarsız kalabilen insanlar yüzünden yüreğim acıyor!

Bir de "yol ver gidelim taksim'i ezelim" diyen topluluğun olması -halk demiyorum, diyemiyorum- ve buna sözde başbakan'ın kayıtsız kalması ne acıdır! Provokasyona gelmeyin diye günlerdir bir taraflarını yırtan bir adam böylesine ayrımı nasıl bu kadar rahat yapar? Neyin güveni bu?
Cevap gecikmiyor, köpekler korktuğu zaman havlarmış.
Anlıyorum..
Yıllardır bizi bize düşürdü, Kürt dedi, Ermeni dedi, Alevi dedi, Sünni dedi, bizi bizden etti. Nedeni açık. Biliyordu. Biz birleşince neler olacağını biliyordu.
"Biz barıştık.."
Günlerdir insanlar bunu söylüyor; "yaptığın en iyi şeydi rte bizi barıştırdın" 
Tüyleriniz diken diken olmadı mı?

80'lere gittim demiştim size. Sağcılarla solcuların birbirlerini öldürdükleri yıllara. Dili tutulası işkenceler yapıldığı o yıllara. Ben dün bu insanların yan yana yürüdüğüne tanık oldum. 
Ellerim titriyor, ne yalan söyleyeyim. 
Hayatımın bir döneminde nefret ettiğim bu düşünce sistemindeki insanlarla omuz omuza yürüdüm günlerdir. 
Gökkuşağı bayrağı altında toplanan insanları yadırgamayan gözlerle yürüdüm.
Herhangi bir topluluğa üye olmayan insanlarla yürüdüm.
Kürdüyle yürüdüm, Ermenisiyle yürüdüm, alevisiyle yürüdüm, sünnisiyle yürüdüm, seninle yürüdüm, ve seninle, ve seninle.

Velhasıl-ı kelam, sembolü ağaç olacak büyük bir koalisyonun temeli o gün Taksim'de bir avuç kişi tarafından atıldı. Gazladıkça, jopladıkça büyüdü bu hareket. Çığ oldu. İnsanlar evden işe işten eyleme rutinini tutturdu. 
Korkmadı.
Hükümetin esas aracı korkuydu yıllardır, fakat o günden beri Türk halkı ilk defa korkmadı.


Nazım'ın da dediği gibi;
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine!


Not: Bir kaç dostum kolun nasıl oldu diye yazıyor. Daha iyi. En azından biber gazı kapsülünün bıraktığı iz gidiyor yavaş yavaş. Onun dışında; direniyoruz işte.
Çok içimden geldi, şunu dinleseniz ya; Bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta Okşar yanan alnını Nazım Ustanın