12 Kasım 2011 Cumartesi

Ağırlıkları atın düşüyoruz

İçimdeki amansız boşluğa çözüm bulamıyorum. Minimalist zamanlarımda daha baskın oluyor. Daha çok hissettiriyor düşüş kendini.

Gelemiyorum sahtekarlığa, egoistliğe, aptallığa, samimiyetsizliğe. Ayağa kalkıp da ses tellerimi kaybedene kadar çığlık atmak istiyorum. Kalabalığa ne kadar girersem gireyim, edilgen arkadaşlığı daim olan odamı seçmek daha makul oluyor her zaman. Bu duvarlar arasında, bu bilgisayarın karşında, elimde bir kahveyle buluyorum kendimi.

Çatışmalarım başlıyor. Kim olduğuma, evrenle olan ilişkime, insanlardaki seçimlerime, kendimin neresinde olduğuma dair. Sevmiyorum günümüz yaşantısını. Eller havaya insanları. Diyalogların yıpratıcılığını, tüketiciliğini vs sevmiyorum. Ama yaşadığım hayat bu. Bu nedenle konstantre olamıyorum kendi dünyama. Bokun içine gidiyorum daha, daha..

Neden böyleyim? Neden kurtulamıyorum mutlak kaçışımdan. Kaçamamaktan. Olamamaktan. Kaybolduğum bu yere mahkumluğumdan?

Bakıyorum hayatıma, güzel bir şarkı bile söyleyememişim birinin ardından. Vıcık vıcık küskünlük dolu etrafım. Elim kolum bağlı.
Her defasında aynı sorgular o her düşüşün sonlandığı yerde. Yorgun düşeyim diye mi iniyorum ben yere ?

Hayat beni nereye götürüyor, ne getiriyor ve benden ne kadarımı götürüyor? Bitişe yaklaşıyorum biliyorum.
Yorgunum. Daha bu kadar gelmişken yorgunum.Morfozun dediği bir söz var bir sohbetimiz sırasında söylemişti: bir zamanlar her şey olabilirdi hayat, şimdi ise her şey belli. Ne kadar doğruydu. Geciktiğimde anladım.

Şu derin boşluğuma, yalnızlığıma, bıkmışlığıma olabilecek mi yürümek çare?
Düşüyorum. Yeniden.

http://fizy.com/#s/3w9we6

14 yorum:

  1. dustugum anlardan kalma kucuk bir serzenis hayata;
    ah be hayat
    bir kez de duserken kedi yapsan ya bizi
    dusursen dort ayak ustune..
    .. adaletini .. senin.

    emi emi
    ''belli bir zaman yasadıktan sonra herkes sıfıra iner''
    erken ama suan hepimize cok erken.
    ve bil ki; yalnız dusmek iki kisi dusmekten daha tehlikelidir
    sakın yalnız dusme emi
    tutun birine..

    fonda;
    http://www.youtube.com/watch?v=6uKUyjxjT1Y

    YanıtlaSil
  2. Şarkıya bayıldım. Özellikle "Send me an angel for luck from your heart" kısmına.Teşekkürler Matias.
    Güne bu saatte başlayan birine en güzel şeyi verdin şu an.

    Düşüşlerdeki yalnızlığa gelince, birine tutunmak için yanımdakini de aşağı çekmek bencillik olmaz mı? ayrıca tutunamıyorum birine. Yapamıyorum. Ama bir o kadar da isterdim bunu, mutlak güven duygusunu, beklentisiz sevilmeyi ve sevmeyi.

    Öyleyse; "Send me an angel for luck from your heart" :)

    YanıtlaSil
  3. bir suru sey yazmıstım ki pc kapandı
    umut sarıkaya tipi bir mutsuzlugun icine dustum..
    lanet olsun sana pc
    sevkimi kırdın..

    YanıtlaSil
  4. okurken yaşadım, off dedim döküyorum içimi!
    hislerine sağlık...

    YanıtlaSil
  5. Matias; umut sarıkaya tipi mutsuzluk nasıldır bilmiyorum tasvir havada kaldı :) Pc'ye en az senin kadar kızgın olsam da onca şeyi yazmışsın, onca şeyi okumuşum diye varsayıyorum. Ve teşekkürler, paylaştıkların için.

    Nini; teşekkür ederim yorumun için. Senin sayfanda görüşmek üzere:)

    YanıtlaSil
  6. tam bir bas belası
    bi formatlık canı var oysa
    alıp gelcem:)

    nasıl mıdır; butun gununu bulmak icin gecirdigin bir film dusun
    bulmussun..
    aynı gece hazırlıklarını yapmıs filmi izliceksin ki filmin altyazısı fransızca..
    iste bunun gibi bisey:)

    YanıtlaSil
  7. Daha iyi anlatılamazdı :)
    En kısa zamanda al gel, bir daha gitmesin yorumların. Şevkin kırılmasın. Ben de okuyamadığım için üzülmeyeyim.

    YanıtlaSil
  8. geldim:)
    dususun hasar tespitini yaptın mı?

    YanıtlaSil
  9. Okumaya başlamadan önce fonda 'Opeth - Closure' iyi gider;

    Bu yorumu kontrol ederken aklından : 'Neden 12 Kasım tarihli bir post'a yazdı' türünden bir soru sorabilirsin.Bir miktar retrospektif gezinti yapmanın uygun olacağını düşünüyorum taa kasım ayından bu yana.O zamanlar aklımda olan;ancak yaşanılan zamanın getirdiği edimler yüzünden bir derece askıya almak durumunda kalmıştım bazı şeyleri.Nitekim uzunca bir süredir sağlam karşılıklı biçimde izlenmekteyiz, blogspot boyutlarında.Ne yalan söyleyeyim gerek reel yaşamda,gerek bloglar içinde çok fazla yakındaşım,sırdaşım,kaderdaşım yok.Saymaya kalksam bir elimin parmakları son derece yeterli metrik donanıma sahip bu saymacada.

    O zamanlardan kalma "Ağırlıkları atın,düşüyoruz"postuna bir kez daha baktım.Askerdeyken geceleri Samsun-Konya yoluna paralel voltalar atarken bunaltılar içinde aklıma gelirdi bazı bazı o yazdıkların .Onun alt yapısına benzer biçimde yazdığın son postu da birbirine karıştırınca oluşan manzarada bahis açmak derdim.Elbette arada yazılanları da maskelemeden.

    Geri geldiğimden bu yana beş ayın artı/eksileri ile eski kontakları ne kadar çalıştırabilirim diye epey düşündüm.Ulaştığım nokta ise bir nokta boyutsuzluğunda hiçlik.Bu da yetmez gibi ifade yeteneğimin boğazında kocaman bir gemici düğümü var gibi hissediyorum.Eski buhranlar sabırla bıkmadan beklemiş beni ki gelir gelmez yağıştı üzerime.Bilmem neden;soluk almak için sahile iniyorum.Akşamları iple çekiyorum.Kumlara oturup,bira içerek karanlık,şahmeran Karadeniz suları içinde beynimi rendeliyorum.Bitmiyor,tekrarlıyorum bunu.Sulardan yaklaşacak bir şey bekliyorum.Resmen Dostoyevski'nin Yeraltı insanı gibi gelmeyeceğini bile bile geleceğini bekliyorum.Umutla inatları kenetliyorum.Zaten yaptığımızın çözümlemesi de "Kendimizi tam karşımıza oturtup onunla yaşıyor,ona anlatıyor,onu yaşatıyoruz.Biz ona konuşurken yankılarla tradlar düşmeye başlıyor nemli kumlara".Bunu sende yapıyorsun,bliyorum.Sormuştun ya yazgımızın enternasyonel kutsal kitabı var mıdır ? diye.Hala düşünüyorum,diyorsun o kadar birikimsel bileşenin oturup tartışacak,konuşacak,yükseğe taşıyacak insanların olmayışı.Tomris Uyar'ın Metal Yorgunluğu
    adında bir kitabı vardı.Bizdeki de fikir yorgunluğu sanki.Düşündükçe,ki hareketsizdir, kendi kendini bu kadar yoran bir yapı var mı başka?Bence beynimiz,okuduklarımız ve benliğimiz toplam kütlemize öylesi soyut bir basınçla vuruyor ki her darbede kopan parçaların kat be kat fazlasıyla ruhumuza balyozlar indiriyor.Böylesi tuhaf denklemlerin neden bize yuva yaptığı değil mi başat sorulardan biri ? Sanki her güne okumayı sökmeye çalışan bir çocuğun cümlelerle kavgası benzeri bir atmosfer ile giriyoruz.Sisifos gibi kayayı dağa çıkarırken,bu absürd trafikten düşmelerden kalkmalarda,ulaşılamazlıklardan dilim dilim kanıyoruz...

    Yoğun merkezkaç kuvvetiyle savrulmadan devam edeyim. Aylar arası boşluların yan yana gelişiyle bir melodi bulmak arzum.Telepati türünden formatların materyalizm içinde ne kadarlı yeri var bilmem ama; dün gece sahilde, bilinç akışıyla yaşadıklarımı alt alta sıralarken sonra,eve gelip de senin son postunu okuyunca hiçlik melodilerinin kreşendolarını duyar gibi oldum.Arkasından kasım ayına gittim,o zamanlar okuması yaptım ve oturup bunları yazmaya karar kıldım.Ben hep ertelerim hayatta, ve hep kaybederim.Bu sefer tersten çözmek istedim denklemi, son diyeceğim şu; blogger özelinde post okuma-yorumlama-okuma silsilesi içinde yazdıklarımızın ışığında, iletişim ağından üst vitese çıkmak.Mektup/mail veya sosyal medya türlü bir üst makamdan söylenceleri posta güvercinlerinin ayağına bağlamak.

    Bimiyorum her harfle ne ölçüde ulaşılabilir arz- ı hal ettim; ama bu yazdıklarımla hiçşeysel biçimde iç akışı ve dışa yansıyı becebildiysem ne hoş.Affola sürç-i lisanımız...

    İyi kal,Emilia.

    YanıtlaSil
  10. En sondan başlamadan önce geç kalışım için özür borçluyum sana sevgili rodolfo. buralarda değildim, girdiğim aralıklarda da yazmak istemedim, bilirsin. yine edilgen dostluğu mutlak olan odamın sınırları içerisinde ayağımı uzata uzata düşünce trenlerinden vagonlar ala ala yazacağım. yine buldum sana yazmak için en uygun vakti işte.
    bu yazdığın upuzun yorumu gördüğümde ne kadar mutlu oldum anlatamam. yine yazmış dedim, yine okumuş.

    mektup demişsin, bizim nesil daha o kağıtların, satırların kokusuna doyamadan girdi teknoloji çağına. mektup/mail hangisini istersen gerekli güvercinleri ulaştırırım sana. denemek güzeldir, hep düşüncelerde mi yapacağız tüm işleri?
    metal yorgunluğu okumadım, not aldım ama. bu kasım ayında karalanmış olan postuma yorum yazman beni eskiyle karşılaştırdı. değişiyor muyum? kim oluyorum? başkalaşıyor muyum? okudukça anlıyorum. daha mı kabullenikmişim daha mı benimsemişim, daha mı beklentisizmişim kasım aylarında? -sanki.



    ah rodolfo, askerlik derken, samsun derken geçti mi 5-8-10 ay. dönüş yeri stabil olunca insan kendisinden değişebilir mi? olmuyor.
    şunca yazın, hiçşeyselleştirdiğimiz onca şey, hem üzüyor beni, bu var olmanın dayanılmaz yükünü taşıdığın için, hem de seviniyorum orada birileri beni anlıyor diyebildiğim için. ki eller havaya olan canım toplumumuzda, bu öyle mucize bir şey ki.
    bilirsin.

    umutla inatları kenetlemek daha çözülür bir düğüme götürmez insanı. bile bile ladesine demişsin ya, bilinçli aldanışlarımız var bir de işte. nasıl bu kadar farkındalık içerisinde yüzüp dibe batmayı başarıyoruz, düşününce, anlayamıyorum bazen.

    kendini tam karşına al tabii, ama bir de ben varım orada bir yerde, bunu da bil. lütfen bil.

    bu güzel yorumun, düşüncelerin, içtenliğin ve samimiyetin için ne kadar teşekkür etsem, mutluluğumu tarif etsem az gelir.

    iyi ol rodolfo.
    bir yerde gülümseyebiliyorsan, umut hala vardır belki, belki inatlarda toz olup gider.
    sen, iyi ol.

    YanıtlaSil
  11. Geç kalışlarının yağmur toplayan bulutlar gibi toprakları serinleten bir türden olduğunu biliyorum zaten,o açıdan içim rahat bekledim bu yorumu.Benzer güdülerle birlikte; gündüz okudum yazdıklarını ;ancak şimdi karşı cevap yazmak için saha ve hava şartları daha uygun.Ben sıcak ve güneşli havaları pek sevmem de.Uygun vakit bu olsa gerek.Denizden güzel esiyor zira rüzgar pencereye.

    Aklıma Ferit Edgü ile Tezer Özlü'nün mektuplaşmaları gelir.Asla bitmeyecek bir çağlayanın kaynağıdır yazılanlar.Şartları bilmem ama bana çok çekici geliyor bu iletişim metodu,yıl 2012 olsa da.Böylesi bir geri dönüş okumasına sebep verdiğim için iki kişilik memnuniyet duymaktayım.Hem geçmişi anarken- araya giren değişkenlere/değişemeyenlere- hemde konumsal bazı bilgiler edinmek için faydalı olur tezim söylediklerinle hayat buldu.inan senin kadar sevindim kasım dönüşüne.

    Ben sahilde tek başına karanlık sulara bakarken,hayatın omuzlarııza abandığı umarsız basınca rağmen o hiçlik vagonları bir bir zihnimden toz kaldırırken aklıma Emilia da şu anda edilgen odasında benzer canavarlarla savaşmakta mı ? diye sorular geçirirdim hep.Zihnimden akanları bir kağıda karalayıp, o kağıdı şarap şişesine soktuktan sonra denize fırlatsam, sonra o şişe İzmir'e gitse,ayaklarının dibine ulaşsa diye çok iç geçirdim.Bunca uzaklarda aynı uğultuları duymak yalnız olmadığımızı ilan ediyor tüm uzaya,seslerin yok olmadığı düzleme.Üstelik tüm farkındalıklarımızla bulandığımız gölgeli bataklıklarımıza karşın.Bu dilemmanın heykeli sanki.

    Doğru,ladesim çok gibi.Bazen fazla Don Kişotluk mu oynuyoruz diye düşünüyorum ama,düğümleri çözemesekte daha devrimci bir ifade edilmişlik sanki dünyaya karşı bu.Burayı kaçırmayalım aman,iki elden çıkan ses, bir çoklarının kulaklarını epey zorlayacak adımdan fazla eminim.

    Bende tüm yazdıklarına,duygularına,devrilişlerine,yüksek perdeden hiçlik avazlarına çok ayrı bir sayfa açıyorum.Bazen, neden aynı şehirde yaşamıyoruz diye iç geçiriyorum.Kafa kafaya versek kaç tane mevzi düşürürüz bu köhne hayattan diye soruyorum çokca.Ve sorular bir solukluk çayın buharı gibi gökyüze kaçıveriyorlar, pek bir hafiflik içinde.Solukları değil güvercinleri gökyüzüne uçurmayı gözlüyorum,hiç yok olmayacak cevheriyle.

    Ben beyazlara sahip satranç oyuncusu gibi ilk hamlede bir piyon sürüyorum ileriye iki satırlık,şimdilik:

    bloodhammer@hotmail.com

    Buradan güvercinleri güvenli ve emin yollardan ferahlıkla uçuralım bakalım.Bir odanın edilgenliğine bir piyon sürüyorum ortaya,bahisler ve kartlar açık

    Hep iyi,hep iyi kal Emilia.

    Rodolfo ( imza )

    YanıtlaSil
  12. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil