31 Mart 2011 Perşembe

Hayatsal uzamın içinde şöyle bir dünya

Batu ile uyanmak kadar huzur verici bir şey yok bu aralar sanırım, sanırım, sanırım, mmmmm.
Neyse asıl konu bu değil zaten, uzun zaman sona yeniden yazımsamak. Ayrıyetten de mutluluğu anlatma çabası, çaba, çabala, çabalama..
Bugün Batu beni otobüse bindirdiğinde -o tıklım tıkış otobüse- içim daraldı yine, oflar poflar püfler sardı dört bir yanımı. İlerledikçe güzel olmaya başladı dışarısı, içerisi, içim.
Bir teyzenin saati sormasıyla başladı günün pozitifliği. Başladı derken, sabahın 7sine kadar pişti oynayan bizlerden kaynaklı gecikme dürtüsü söz konusu tabii. Bahsettiğim günün başlayış saati akşamüstü 4 5 suları. Henüz kahvaltılar bile edilmemiş. Sohbet falan derken teyze ile, inerken eşyaları taşımasında yardımcı oldum. Çok tatlı bir kadındı, iyi dileklerini yolladı ve indi. Ben aldım dilekleri, ilerledim. Yer boşaldı oraya oturdum. Yanımdaki teyze de PTT'yi sordu bana. İlk anlattım anlamadığını anladım "ben de o taraftan geçeceğim size gösteririm." dedim. Yol boyunca onunla sohbet ettik. İnternet yüzünden gidiyormuş PTT'ye. O sırada hamile bir kadın geldi ona yer verdim. 3'ümüz uzun uzun konuştuk. Hamile kadın da iyi dileklerini yolladı bana ve teyze ile indik otobüsten. PTTye kadar bıraktım onu. Bir sepet dolusu iyi dilek de ondan aldım. Mutluydum, inanılmaz derece mutluydum hem de. Batu'nun vermiş olduğu huzura hayat ekleme yapıyordu; oradan buradan. Yolumu teyzeyi bırakmak için uzatmıştım. Caddeye geçtim. Yaşlı bir teyze karşıdan karşıya geçmeye çalışıyordu. Ben kulağımdaki müzikle gayet uyum içerisinde arabaların arasından kıvrılıp gittim yanına. Tuttum elinden ona da gideceği yere kadar eşlik ettim. Evime yakınmış zaten. Bir sepet dolusu iyi dilek de o verdi. Evin önünde 2 amcaya denk geldim. Satılık ev arıyorlarmış, onlara da yardım ettikten sonra evimin kapısını açtım. 
Bu huzuru bilir misiniz ?
Fotoğraf makinamı aldım, pencereden bir kaç fotoğraf çektim. Güne hitaben, renkli film ile. Koyarsam buraya o fotoğrafları, o zaman bilirsiniz belki.
Sonra Gökçe aradı. Çok özlemiş beni. Kardeş gibi büyüdük onunla. Şimdi uzakta. O kadar özlüyorum ki onu. O da müstakbel kocasını anlattı bana. Kıskançlığına çare istedi. Bir kaç akıl verdim. Umarım kendine engel olabilir de boşa gerginlik çıkarmaya devam etmez :)
Peşinden Batu ile konuştuk. Gelene kadar yaptıklarımı anlatınca.. biz, biz mutluyuz sanırım, sanırım, sanırım, mmmm.
Peşinden Kadir mesaj attı, o da çok özlemiş beni, sonra Ece ile konuştuk.
Bugün ki özlenilmem bambaşka idi. Çünkü bizler canı sıkıldğında mesaj atan özledim diyen insanlar değildik. Cart curt mesajlaşan ya da araşan insanlar da değildik. Gerçekten özlenilince çalardı telefonlarımız. 
Bazı insanlar özlememek için yalnızlıklarını benimsemeye çalıştıkça, farklı yalnızlıkları oynamaya çalıştıkça ego çukurlarında nefes alamaz hale geliyorlar. Bazıları ise kuru kalabalık ile sandıkları tümsekten inmeye çabalarında oluyor.Bizler bu topluluğun dış çerçevesindeydik. Hiç kimse unutulmak istemiyor ama unutuş bir kültür oldu artık. Bir kere bu tüketim toplumu öncelikle kendi çocuklarını tüketiyor.
İnsan çaresiz?
İnsan umutsuz?
İnsan karamsar..
Bir çok çözüm bir çok çare bir çok seçenek var aslında. Her sokağa çıktığınızda herhangi birini görebilirsiniz, ama korkmadan yüzleşebilir misiniz en azından bir tanesiyle ? Bir yerinden tutabilir misiniz ?
Bugün ben...
Direniş devam ediyor.




Heee piştiye gelince, Batu, Kubi ve müstakbel karısı İrem oyunu baya ciddiye alıyorlarmış, yeniyim tabii, bilmiyorum. Bende de acemi şansı, istemsiz elimde kağıt tutmalar, son kalan maça 2'liyle puan kazandırmalar, peşinden Kubi'nin attıklarıyla Batu'nun piştileri falan. Olayın süregelişi şudur:
Kağıtlar henüz dağıtılıyor.
Batu: Hadi aşkım son maça 2liyle al bakalım şu puancıkları.
Emi dağıtılan kağıtları açar ve, maça 2'li yerde.
Batu: sevinmeler, tebrikler falan.

Henüz kağıtlar dağıtılıyor.
Batu: alır şimdi benim hayatım yerdekileri.
Kupa vale yerde.


Böyle böyle derken sabahın 7'sini buldu saat. Kubi ile İrem onlar kadar oyunu takip etmememe rağmen yenilmelerine sinir oldular tabii. Haklılar baya iddalıydılar :) Yer değiştirdiler, benim sevdiceğin uykusu geldi yensinler de mutlu olsunlar diye pişti verdik bol bol. Sonraki eli aldılar evet.




Gider ayak bugünlerime hitaben aforizma;
"Geçmişe baktığım vakit, boşa harcadığım tüm anları, yaşam hakkındaki bilgisizliğim yüzünden yanılmalarla, yanılgılarla, önemsiz işlerle yitirdiğim tüm anları düşündükçe bir kan damlası yüreğimi kaplıyor. En iyiye ulaşmak için değiştireceğim kendimi. Tüm umudum bundadır." Dostoyevski


Ben artık dota'ya kaçar. Gün gelecek. Batu ve Kubi'yi yeneceğim. Sözüm olsun ahanda şurada yazacağım o vakit.





5 yorum:

  1. normalde uzun uzun yazılmıs hicbir seyi okumam ama
    iyi dileklere tav oldum:)
    acemi sansı diye ben buna derim:)

    YanıtlaSil
  2. Aslında benim uzun yazılarımın okunma oranı da düşüktür Matias. Ama okuduğun için sevindim sanırım.
    İyi dilekler, o gün bambaşkaydılar ama. :)
    Ve evet piştiye gelince kesinlikle acemi şansı. Bilen için ne kadar sinir bozucu olduğunu anlayabiliyorum aslında :)

    YanıtlaSil
  3. iyi dileklerden pistiye gecisinde hicbi acemilik goremedim ama:)

    sırf rakbiniz mutlu olsun diye yenilmeniz ayrı bi incelikti..
    eskiden bende yapardım bilardo oynarken
    ama incele incele kırıldım iyice:)

    YanıtlaSil
  4. Hayat bizi kırmasın o zaman diyelim mi ? :)

    YanıtlaSil
  5. hı hım
    dileklerden payımızı almıs oluruz:)

    YanıtlaSil