1 Mayıs 2015 Cuma

Biri gidelim mi dedi?

Böyle zamanlarda, yokuşun gerçekliği iliklerime kadar işlediğinde yani, gecenin rengi kendini kendinden sardığında, evrenin boşluk diye tabir edilen kısmında bir başına kaldığımda yani; zihnimin en derininde kurduğum tüm bağlar kopuyor bir bir.  Yerim yok, yurdum yok. Sizin sarıp sarmaladığınız yerlerde huzur bulamıyorum. Aitsizliğim kendi boyunu aşıyor. Yetmiyor bir ilmek geçiriyor geceye. Umutsuzluğumu saydam mavilere boyasam da gecenin sonunda dizlerinin üstüne düşen yine kendim oluyorum. Saydamlığın güzel bir tarafı var. Toplumun dayattığı tüm ahlaki cümbüşler, edepsizlikler, devamında çaresizlikler hepsi karşıdan baktığında görülebiliyor.
Sığınamıyorsun haliyle bir yerlere. Nesnel avuntular paçalarını çekiştiriyor. Siktirip gitmek istiyorsun en çok. Yine. Fakat bırak akışın yönünü değiştirmeyi, bir etkin bile olmuyor bu kısır döngüde. Boş. Bomboş.
Tüketim toplumu bireyden başlıyor tüketmeye insanı işte. Hikaye bilindik. Hepimiz farkındayız da kurtaramıyoruz paçamızı bu sikik düzenden. Aciziz. Öyle bir "anlık" bombardımanındayız ki hatta  frontal kortekste kuraklık boy gösteriyor. Aptallık yeşeriyor ama. İyi kötü bir yaşam var. Belirsiz de olsa var.
Tüm bu şenliğin ardında koca bir hiçlik de var da, işte. Düşünme yetimiz gün geçtikçe sığlaşıyor, daha daha daha.
Tüketiyoruz evet ama,
daha çok da tükeniyoruz be.
Neyse, mücadele masturbasyonlarına devam.