31 Ağustos 2012 Cuma

Bile bile çabalıyorum. Daha iyiye. Hayatımda daha iyiye gitme olasılığı olan herhangi bir şeyin üzerinde derin zamanlar harcıyorum.. İnatla kanat çırpıyorum. Tökezliyorum, düşüyorum ama pes etmiyorum. Etmemek için kendimle savaşıyorum.
Yine olmuyor.

Hayatla aramızda ben buraya gelmezden evvel bir anlaşmazlık olmuş.
İkimiz de birbirimizi sevmiyoruz.

Bazı insanlar doğuştan şanslıdır, evet.
Ben de hayatım boyunca kandırılıyordum. Neredeyse.


Güne binaen, yeninden:
Tam okunmamıs o kitaplar, tam sevilmemis o dostlar, tam gezilmemis o kentler, tam sarılmamıs o kadınlar! Sıkıntıdan ya da dalgınlıkla birtakın el kol gareketleri yapıyordum. Varlıklar birbirini izliyor, birbirine takılmak istiyorlardı, ama ortada hicbir sey yoktur, bu da berbat bir seydi. Onlar icin. Bense unutuyordum. Kendimden baska bir seyi hicbir zaman anımsamamısımdır ben.
Camus.

25 Ağustos 2012 Cumartesi

ölümü kutsamadım şimdiye kadar. ama yaşamanın da zahmetine değmediğinin farkındaydım. bu farkındalıktı belki de beni içten içe bitiren. kemiren.
şöyle essem çöllerden de daha sıcak denizlere doğru. kavrulsam biraz. kendi acımın yaktığı kadar acımaz canım.
keşke bir cennet hayal edebilseydim.
başlangıçsızlık nedir bilir misin?
en kötüsü. zamana sıkışıp kalmış düşünsel geçişler.
hayat öyle dönemeçli falan da değil. bunu yaratan kendi karışıklığımız. düz abi, dümdüz hayat dediğin. kafa karışıklıklarımızın neden olduğu inişli çıkışlı günler.
gün demişken. gece mi gündüz mü?
bilemiyorum.

daha 2 gün önce kafam iyi olana kadar içmiştim gökhanla. sabahında mide rahatsızlığım yüzünü göstermiş, akşama kadar kusmama neden olmuştu. o çok değer verdiğim adamın son gününü benimle uğraşarak geçirmesine neden olmuştum. bir daha içmeyecektim. fakat alkolün unutturduğu düşüncesi. daha doğrusu düşünmemek için yardım ettiği bilincinin çekiciliğine katlanmak çok zor. karşımda duran şişeye, yüzümü karıştırmamak için nasıl direndiğimi bilemezsin.

yazmasam çıldırırdım ya. kalemi yonttum. ah sait faik ah.

24 Ağustos 2012 Cuma

Devlet bir nebze şehit annelerinin yüreğine su serpiyormuş. Bak bak bak. 701 lira sivil şehir maaşı bağlayarak güldürecekmiş mehmetçik annelerinin yüzünü. Bunu söyleyebilen haber spikerinin de anca parayla bir şeyleri düzeltmeye çalışan hükümetin de allah belasını versin. Binlerce gencecik insanlar ölüyor, sizin bulabildiğiniz çözüm de bu! Dingiller!
Nefret ediyorum. Bu zihniyette insanlarla birlikte yaşamaktan nefret ediyorum. Elimden hiçbir şey gelmemesinden nefret ediyorum. Her gün yeni ölüm haberleri almaktan nefret ediyorum.
Sonra bir de anneler çıkıp vatan sağ olsun diyor. Abi ne vatan sağ olsunu ya? Bu vatan, toprağı uğruna kendi çocuğunu öldürmek zorunda kalan vatan değil artık. Bu vatan, son nefeslerine kadar evini, komşusunu, suyunu,yurdunu, vatanını koruyan vatan değil artık. Bu vatan onca şehitin kanı kurumadan kendi topraklarının satılmasına göz yuman bir vatan!
Ah be teyzem, yakma öyle ağıtlar. Senin kendinden bile esirgeyip kolladığın oğlun orospuçocukları tarafından öldürülüyor, başbakanım dediğin adam bedelli askerlik çıkarıp zenginlere bal kaymak veriyor. Senin canın ciğerin can veriyor da o adam hala seni parayla kazanıyor. Sonra da sen gelip vatan sağ olsun diyorsun.
Olmasın teyzem. Böyle vatan sağ olmasın.
Yazık be, o babasını kaybeden çocuklara, nişanlısını kaybeden kadınlara, oğlunu kaybeden analara yazık.
Hiçbir çekilir yanın yok senin Türkiye. Hak ettiğin gibi olasın.

23 Ağustos 2012 Perşembe

Olur mu bu yıkılışıma koşmak çare? Uçsuz bucaksız sokaklarda ölesiye koşsam. Ölene kadar koşsam. Ölsem. Defalarca ölsem.

Uzun zamandır bu kadar derine düşmemiştim. Uzun zamandır ağlayarak uyanmamıştım mesela. Gözümü bir başka yöne çevirsem soyutluğun bu kargaşasından, düşünsel yrgunluktan, meleklerden, şeytanlardan kurtulacağımı zannederken hep aynı bok çukuruna düşmemenin var mıdır bir yolu?
Koşsam mesela.
En çok da koşsam.

İçsel yolculuklarda, savaşlarda, ne biliyim kendi kendimizin boğazını keserken mesela soğuk bir nokta işler ya yüreğinize. Buz kesilir her bir yanlarınız. Yolumu değiştirecek kadar güçlü değilim hala. Onlara teslim oluyorum. Ellerimde kan. Yılgınlığa düşmenin endişesi sarıyor ruhumu. Tükeniyor sadelik. Elimde nitelendirdiğim ne varsa tükeniyor. Tüketiyorum. Toplumdan farkım yok. Tükeniyorum.

Söyleyin bana, daha dar bir sokak var mı şu tozu toprağı yuttuğum dünyada? Korkudan, kaybetmeye olan alışkanlığımdan da öte bir sessizlik ki hücrelerinde kayboluyorum. Ben 23 yıllık mahkum. Söyleyin, n'olur söyleyin var mı ışığa giden bir yol?
Yoruldum ben.
Asılı kalmanın dehşeti yumuşamıyor boğazımda.
Yutkunamıyorum.
Uzun zamandır böyle ağlamamıştım.
Yoruldum.
Çok yoruldum.

Koşsam?
Tükensem
Bitsem
Bitse
Bits
Bit
Bi
b
..