30 Mart 2012 Cuma

Sosyalistttttiz biz yea

Zaten o çok takdir ettiğimiz Komünist Manifestosu'nun bitimindeki proleter enternasyonalizm sloganı ile tüm işçiler birleşseydi kimse hak eşitliği için götünü yırtmazdı. Hatta Marx, Lenin, Che.. Gezmiş falan hala yaşıyor olurdu. Hatta ve hatta Büyük İskender, "Hay" Hitler falan kanka olurdu. Hatta roma-osmanlı barışı bile bilmem kaç bin yıl sonra olmazdı. O kadar yani! Biz de hala "Dünyanın bütün işçileri, birleşin" diye çığıralım manifestonun bitiminde.
Hadi len ordan. Kapitalizm candır. Hatta emperyalizm de candır. Sömürsünler bizi, oh mis.
Hatta hepimiz bokuz bence.
(bkz: ironi)
(bkz: 5 bira kafası)
(bkz: ben de dünyayı kurtaracağım mınakoyim yea)

İnanç ya da inançsızlık/Yüzleşme

"Bence kimsenin, farklı itikatların kendi yandaşlarına yüklediği zorunlulukları yargılama hakkı yoktur. İslam dininin alkol tüketimini yasaklamasına itiraz edemem; eğer bu görüşe katılmıyorsam, Müslüman olmam. Bu nedenle, Katolik Kilisesinin boşanma hakkındaki görüşlerinin neden laikleri korkuttuğunu anlayamıyorum. Eğer katolik olmak istiyorsanız, boşanmayın. Eğer boşanmak istiyorsanız, Prostestan olun. Eğer bir katolik değilseniz ve Kilise sizin boşanmanıza izin vermiyorsa. İşte o zaman şikayet hakkınız var demektir. Kilise tarafından tanınmak istenen homoseksüellerin ve evlenme talebinde bulunan rahiplerin beni kızdırdığını itiraf etmeliyim. Bir camiye girmeden önce, ayakkabılarımı çıkarırım. Eğer ayakkabılarmı çıkarmak istemiyorsam, başka bir yere giderim."
demiş Umberto Eco arka kapakta. Bağnaz septisizm ile sürekli arayış içerisindeki şüphecilik arasındaki farkı uzun uzun mektuplaşmalarla anlatmış Cardinal Martini ile. Tanrıya inanmamak ve inanmamayı seçmek arasındaki o ince çizgiyi tam da burada başarıyla çizmişler, elleri, dudakları, gözleri öpülesi bu insanlar. Öyleyse, haydi, septisizmi ortadan kaldırıp şüpheciliğimizi özgür bırakıp inanç çeşitliliğine kucak açalım!

27 Mart 2012 Salı

Böyle sabahlarda

Şarkı burada; Hişt

İçlerde bir yerde geldiğimde bir durağa, iyi ki olduk bizler diyorum. Eh, görüyoruz tükendiğimizden fazlası var; hayatımıza dair, benliğimize dair, ucu görünmeyen patikalardaki gelecek zamanlara dair. Var fazla bir yanı hayatın bizim bizlerin.
Acılar kavruladursun, boynumuz dik. İstediğimizde gözyaşlarımızı, şehrin üstü yırtık sokaklarından topluyoruz nasılsa. Böyle sabahlarda portakal renkli oluyor gün.  Leylaklar mor kokularını parmak uçlarından kafatasına iletiyor.

Ne diyordum? Böyle sabahlar.. Böyle sabahlarda, aşkın kristal küresinde umutlar çoğalıyor önce, birbirini beceren ama hazdan sekizköşe umutlar. Sonrası karmaşa ya, yine de kahramanların güneş gibi doğacağı bilinci; sandal olup kürek sallıyor zihnimizin çeperlerinde.
İzimiz sessizliklere bürünmüş sesimiz. Duyanımız bizden başkası değil. Ona amenna! Kum diyarında bahçivanlıklara soyunmuşuz bre, daha ne olsun!


Böyle sabahlar, böyle sabahlar Umut'un aramasıyla başlıyor genelde. Gözlerindeki güneşle içimi ısıtıyor. Kendi sesinden evvel Ezginin Günlüğü tınılarıyla meşk ettirdi bana, ilk saatlerinde güneşin yüzümü ısıtan turuncu ışıklarıyla.
..
"Su uyandı sen uyanmadın aşkolsun 
Salınıp çık, içine bahar dolsun 
Ne bu dünya böyle kalacak, ne geçmiş ziyan olacak
Açacak akşaklardan, mor leylaklar"

..
Mutlu sabahların yeşeren leylağı o. :) Ne de olsa, geriye kalan onca kırgınlıkları bir çöp tenekesine atıp huzuru sırtlamaya mecbur leylekler. Olur ya bir gün gideriz belki buralardan diye.
Zamanı gelirse, zamanı geldiğinde diye onca leylek.
..
"Uyan gönlüm haydi perdeni aç 
Çilen doldu kafesinden kaç
Uyan gel uykudan, dünya aşk görsün"


26 Mart 2012 Pazartesi

Havalar hep güneşli olsun bre!




Bunu hatırladınız mı? Şimdi izlediğimde ne de komik geliyor. Eh küçüktük bir zamanlar ve çocuktuk çokça.
Çocukça olmasa da geçen zamanlardaki gibi, yine söyleyebiliriz bence bir çocuk sesiyle.

Hala deli gibi eğleniyorum bu şarkıda. " You can talk about Cha Cha" diyor ya, kalkıp zıplayasım ve cha cha yapasım geliyor eheh. Havalar hep güneşli olsun bence. Ve ortalarda şek şek şek sinora diye gülücükler saçarak dolaşalım. 

..
Oukey! ay bıliv yuu. 
whoaa!
şek şek şek sinora şek yor badi layn.
şek şek şek sinora şek it ol dı taym
vörk vörk vörk sinora!
-şak şak şak. o la la.


18 Mart 2012 Pazar

Hayır, henüz sarhoş değilim ve serzenişim kayıplara değil

Bilmiyorum problemimiz ne bu hayata dair.  Hepimiz doyasıya seviyor, özlüyor, emek veriyor ve yaşıyoruz.
Zamanın acımasızlığı bizi bu şekle sokan. Kare mi dikdörtgen mi yuvarlak mı, ne olduğunu seçemediğimiz önümüze verilen ve bir türlü durmasını sağlayamadığımız bir kabın şeklini alıyoruz. Sonuçlarına kanımız çekile çekile katlanıyoruz.

Hatırlamaktan nefret ettiğim kadar hiçbir şeyden nefret etmiyorum. Hayır. Bunun verdiğim değerle alakası yok. Bunun tamamen şu siktiğimin zamanının avuçlarımın arasından kayıp gitmesiyle orantısı var.

Eski facebook hesabıma baktım 2 sene sonra.  Daha önceki güncellemeleri gör dedikçe içim parçalandı. Kana kana okudum her şeyi. Seda'yla konuşmalarımızı, Gökçe'nin özledim haykırışlarını, Ahmet'in kankamlarını, Aytekin'in yarın derse giriyor muyuzlarını...

Yalnızlığın dibindeyim hayat, senin ebeni sikeyim! diye bağırdığım onca yılda ne çok insan almış, değer vermiş ve siktiri basmışım. Ne çok insanın hayatına girip, bir şeyler katıp defolup gitmişim. Ve hep de yalnızım demişim, beni yalnız bırakıyorsun siktiğimin hayatı diye bağırmış, öfkemi kusmuş, ama kalabalıklaşmaya devam etmişim.

Son zamanlarda dostluğu baki olan odamın köşelerine maruz kaldığımdan mıdır bilinmez, -maruz kalmak dedim bugün çektiğim acıyı kabullenmekte zorluk çekiyorum çünkü- eskiyi hatırlamaya çalışıyorum boktan hafızamla. Okuduğum onca yazının varlığından bi haber olmayı geçtim, okuduktan sonra hatırlamadım bile. Bunu bana yapan zamandı. Suçlanacak biri varsa, verdiğim değeri tekrar verememem için bu kesinlikle zamandı.

Beni değil, bu siktiğimin zamanını suçlayın! Sizi tekrar tekrar sevemediğim için, Emi hatırlıyor musun sana Cihan'ı anlatıp omzunda ağladığım günlerce bana akıl verdiğin o günleri dediğinizde Cihan kimdi diye sorduğum için, sizi anımsayamadığım, paylaştıklarıma tanık dahi olamadığım için, her şey için zamanı suçlayın.

Şu an, adınızdan başka kaybettiğim hiçbir şey yok aklımda.
Ama adınız.. Adınızın bana verdiği acıyı hiçbiriniz anlayamazsınız.
Hiçbiriniz.

11 Mart 2012 Pazar

Blog olsun diye 6




Güne bununla başlayınca la la la tadında geçiyormuş "diyolla". Şimdi şurada bir dinleti yapmayı ne çok isterdim. - dinleti yapmak, hı hım- Ama hazırlanıp Umut'la sınav kağıtlarını okumam gerek.

Tarihe not: Bugün Müjgan ile uyandırıldım Umut tarafından, önce saçımı çekti(!) sonra öptü öptü öptü.
Burada Umut'un bana yolladığı bir fotoğrafı yayınlamak istiyorum, ama genel geçer bir yazı altında olmasını istemiyorum. Bu da tarihe hatırlatma olsun.

Gününüz iyi geçsin. Özellikle Nini'nin, Mati'nin, Deep'in ve burada olmasa da bir gün okuyacağını bildiğim Rodolfo'nun.

5 Mart 2012 Pazartesi

blog olsun diye 5

Günü kurtardık.
Hadi hayırlısı.

Dinleyelim o vakit; http://fizy.com/#s/1aja50

Sevmesem ölürdüm. Sahiden.

Bir de lösev'e girip gönüllü olun. Vaktiniz varsa vakit ayırın onlara. Bankaya yatıracağınız 3 5 liradan fazlasını verebilirsiniz, umut ve mutluluk verebilirsiniz. Elinize küçük prensi alıp okuyun mesela onlara, "bir gece de elini siz tutun"

Umut candır(!)